diesel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
diesel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Perşembe, Ekim 21, 2010

Al Diesel'i vur Fiat'a


Yalçın'la 500 by Diesel ile meyve veren Diesel-Fiat işbirliğinin aslında ne kadar akılcı olduğunu çok konuşmuşluğumuz vardır. Çünkü Prada-LG ya da Prada-Hyundai gibi moda-teknoloji işbirliklerinde genelde markalardan biri "vallahi billahi ben de havalıyım" demeye çalışır ve bu çaba o markayı olduğundan bile ucuz ve zavallı algılatır. Klasik kontrast yaratma durumu...

Halbuki Fiat ve Diesel işbirliği, daha bir olası VW-Apple, Mini-Adidas ya da Citroen-Zara (Ki bence DS3 ve DS4 başarılı olursa Citroen Lacoste da iyi bir konsept) gibi bir işbirliği... Yani organik uyumu daha yüksek, daha birarada bulunması doğal, daha ortak zevkleri olan markalar bunlar.

Dolayısı ile fikirken bile "500 by Diesel" konseptini biz almıştık.

Ama kendi adıma böyle kötü bir iletişim beklemiyordum. Kötü bir otomobil lansmanından öte, kötü bir kampanya bu.




İşi Independent Ideas isimli sitesi 2007'den kalma bir İtalyan ajans yapmış, ajansın diğer işlerini siteden bulmak istedim ama sabrım yetmedi. Kampanya sitesi var mı ya da kampanya ile ilgili dijital ne var onu bilmiyorum, 500'ün internet sitesine eskiden girebiliyordum, şu an ona da ulaşamadığım için (ağırlıktan patlayacak) onu da kim yapmış bilmiyorum.

Konkur sürecindeki Diesel mi ajans seçiminden sorumlu emin değilim yine de ben ne o ajansı ne Fiat'ı değil bu kampanyadan direkt Diesel'i sorumlu tutuyorum. Çünkü iletişim otomobil iletişimi kodlamalarına göre değil yaşam biçimi markası kodlamalarına göre yapılmış, yani strateji Diesel'in uzmanlık alanı üzerinde kurgulanmış.

Bu blogda birbiri ile çok çelişkili Diesel iletişimi yorumlarım oldu. Bazen akıllıca buldum, bazen anlamadım, bazen bayıldım, bazen de kınadım.

Diesel mi istikrarsızlaştı, ben mi aptalım, Fiat mı neden oldu bu rezalete, ajans mı çuvalladı bilmiyorum ama bu caaaanım ürüne yapabilecekleri en andropozda kampanyayı yapmışlar. Aynen "Be stupid" gibi bu da; tek yönlü mesaj vermekten bile çağ dışı bir şey yapıyor, içselleştirilemez ve gençleri anladığını sanan bir manifesto ortaya koyuyor. Yakaladığı içgörü (insight) samimiyetsiz, "beylik". Evet, elbetteki tüm gençler "şu internet çok fena bağımlılık oldu yaneee" diyor ama kes bağlantısını bakalım, n'oluyo...

Eğer 500 by Diesel, dijital ve mobil dünyasına girememiş o nedenle bu dünyaya çamur atan 50 yaş üzeri insanları hedeflemiyorsa, bu reklam kampanyası çuvallayacaktır. (İddiamın keskinliğine bakmayın, yanılırsam bu ilk olmaz, nitekim birileri sevmiş bile)

Ama yanılsam bile bu müzik, bu üçüncü sınıf kelime oyunları, bu beşinci sınıf "özgürlük" ikonografisiyle (arka koltuk seks oyunları mesela) başarılı olurlarsa global ısınmadan daha dramatik bir global alıklaşmadan söz edebilme hakkını kendimde göreceğim. Lütfen kimse engel olmasın.

Cuma, Eylül 24, 2010

Bu ayakkabılar yürümek için de değil, koşmak için de...


İşte sahalarda görmek istediğimiz Diesel bu! Mükerrer kereler -tüm alınan ödüllere rağmen- Anomaly'nin "Be stupid" kampanyasına karşı tepkimi dile getirmiştim, nitekim 9 aylık bir kısa süreçten sonra da Anomaly ve Diesel aniden yollarını ayırmıştı.

10 Haziran'dan bugüne henüz yeni merkez ajansı belli olmayan Diesel daha iyi işler yapacağı konusunda epey sinyal de vermişti. Örneğin, -bence- "Be stupid" kampanyası ile bağları oldukça zayıf Facepark projesi çok daha Diesel ve çok daha beğenilesi bir iş oldu:

Diesel Facepark The Analog Version Of Facebook
Yükleyen bigumigu. - Film ve TV kanalındaki diğer videolara göz atın

Bu proje DDB Dusseldorf tarafından Berlin'de uygulandı. Yine aynı ajans tarafından tasarlanan "Stupid search" de bence ölü doğan bir kampanyayı ayakta tutmak için geliştirilmiş hoş bir projeydi. Tam da acaba DDB bu işi alır mı derken, 2010'un en iyi kampanyalarından biri Santo'dan geldi. Arnet'le kalbimi kazanan Santo bir kez daha başarılı bir işe imza atmış bence.

Kampanyanın en güzel yanı gerçekten sosyal bir içgörüden çıkmış ve herkese hitap edebilecek bir yanı olması. Zaten sosyal marka tanımı da bunu içeriyor, eğer insanların anlayacağı, benimseyeceği ve harekete geçecekleri bir iletişim fikriniz varsa yaşadınız. Kimin bazen içinden birine tekmeyi basmak geçmiyor ki? Bu yaştan, hayat tarzından ve yerel kültürden büyük evrensel bir içgörü, dolayısı ile güçlü. Ve her şeyden önemlisi çok "Diesel" bir içgörü, ayakkabılarla ilgisi dolaylı ama marka ile bağlantısı direkt. İnsanın içindeki "Diesel"le özdeşleşebilir ve eskisi gibi markaya sadece bir kelime değil koca bir tavır ve varlık amacı atfeden bir deneyimsel kampanya... Valla beğendim.

Ama fikri beğendim, uygulamalarda sorunlar var.

Yukarıdaki video hariç tüm video ve malzemelerin (tahminen ya da şimdilik diyelim) internet sitesi bu. Doğrusu siteyi beğenmedim. Hem sürekli karşıma çıkan "share" ve "like" butonlarından iğrendim hem de nitelik açısından kampanyaya verilen destek bana çocuksu geldi. Herkesin akılına ilk gelebilecek "kimin poposuna tekmeyi basarsın" interaksiyonu hele beni kıyım kıyım kıydı. Tabi bu arada artık tüm iletişimini tek "domain"den çözemeyen markaları sevmiyorum, her kampanyaya bir yeni adres alan herkese prensipte gıcığım. O yüzden Diesel'in gelen site stratejisini beğeniyorum ama bu kampanyaya yapılan kurgu bence sınıfta kalır:

Sitedeki videoların hepsini buraya eklemeye niyetim yok, gidilsin bakılsın. Ama bir kaç ilan ve iş ekleyeceğim:


Bu Olimpiyat komitesinden pop tekmelemenin de olimpiyatlara eklenmesi talebi ile ilgili bir zırvalama:

Hiç paylaşmak istemediğim bir popo müzik bölümü var, bir yine anlamsız uzman görüşleri bölümü, popo tekmeleme makinesi, vb... Bir sürü şey, aşağıdakiler yetmezse sitesinden ve işbu pdf'ten bakıverin işte;





Kampanya künyesi de burada


Perşembe, Haziran 10, 2010

Geri geri giden markalar

İşbu yazıda Diesel'in kötü bir kampanya yaptığını düşündüğümü söylemiştim. Çok yanılmamış olabilirim, nitekim Diesel, Anomaly'den ayrılıyormuş. Tek kampanya ve sadece 9 ay sonra ayrılmış olmaları ya kronik bir memnuniyetsizliğe ya da ciddi bir stratejik güzergah değişikliğine işaret. Aptallıkta aradıklarını bulamamış olmalarını ben daha kuvvetli ihtimal olarak görüyorum.

Bu vesile ile, ve dahi aptallık demişken, günlerdir kendi kafamda gideremediğim bir acıyı paylaşasım var. Kadir Çöpdemir'li Worldcard reklamları bana Yapı Kredi ve World markalarının daha ne kadar paçozlayacağını sorgulatıyor. Ve Bay Pardon'dan itibaren sevmeye başlayıp gayet kaliteli ve hatta premium algıladığımız; bankacılık üssü ile lider saydığımız, en zor kredi kartı veren, müşteri beğenmeyen sandığımız; o yüzden her yerde gururla Worldcard'ımızı çıkardığımız günler bir anda ne kadar geride kaldı... Bu yeni -ben diyim Ege Bank, sen de Dışbank- marka tonunu benimsemiş ve hizmeti, inovasyonu, liderliği filan toptan unutturmuş markanın neredeyse beş sene önce yaptığı şu reklam bugünkülerin on gömlek ilerisinde değil mi?

Her iki marka ve geriye giden her marka için Othello'dan gelsin o zaman:
"Bir kadın ki güzel olduğu halde kibirlenmez;
İyi konuşabildiği halde gevezelik etmez;
Gösterişi sevmez, zengin olduğu halde;
Her şeye gücü yeter ama kullanmayı istemez"

Pazartesi, Ocak 18, 2010

Manifesto çağı

Sosyal medya dönemi ile başlayan sosyal marka kavramı bizi "manifesto"lara zorluyor. Paylaşılabilir bir fikir, hayat görüşü, bir felsefe... O nedenle bu "manifesto" kelimesini bu aralar çok kullanıyorum. Siz de çok fazle "anthem" isimli reklam görmeye başladıysanız, haberiniz olsun, ikisi aynı kapıya çıkıyor.

Ancak bu manifesto modası içinde bir şeye dikkat etmek gerekiyor, eğer manifestonuz marka fikri ile paralel değilse, yani manifestonuz gelir geçer bir kampanya olarak yaşayacaksa, iki kere düşünün.

İyi örnek vereyim; Marmite markası. Marmite yıllardır "ya seversin ya da nefret edersin" iletişim fikri ile yaşıyor ve artık bu bir marka fikri olmaya doğru koşuyor. Öyle ki ürünün tadını sevmeyenler sadece satın almama iradesi ile yetinirken sevenler bu ayrışma içinde markaya muazzam destek veriyor. Bu her zaman öyleydi, nasıl Altoids'ciler birer "hayran"sa Marmite'cılar da hayran. Marmite da bu durum içinde yapacağı en doğru şeyi yapmış ve Marmarati'yi kurmuş durumda. Bravo. Gayet akıllıca, gayet doğru. Çünkü sosyal marka, sosyal medya ile paralel ve ötesinde marka fikri ile paralel. Gerisi de doğal olarak kolay. İletişimi de kolay.

Başka iyi örnekler de var; Virgin Mobile'ın "Right Music Wrongs" manifestosu ya da Pepsi'nin ambalajı büyük kendisi küçük değişimi "refresh everything" (aslında kampanya "generation next"ten uzak ya da marka yepisyenilenmiş değil ama o logo değişimi projesi ile her şey gözümüzde büyütüldü):


Bunlar iyi örnekler, çünkü her seferinde felsefe ve manifesto marka gerçeklerinden çıkıyor. Derme çatma değil ya da tutarsızlık taşımıyor.

Şimdi gelelim -bence- kötü örneğe. Yeni Diesel kampanyası "be stupid", nereden çıktığı, kökenleri belli olmayan bir fikir. Yeni bir marka için ya da şimdiye dek kendisi ile dalga geçmeyi bilmiş bir marka için muazzam olacak bir fikir, ama Diesel'e oturmuyor. Hadi onu geçtim, kendi içinde tutarsız bir kampanya. Bu manifesto sizce aptal ya da çılgın bir tavır mı içeriyor, yoksa bilge ve ne yaptığını bilen bir tavır mı?

E ne anladım ben bu manifestodan? Marka aptalın yanındayım, aptallığı seviyorum diyor ama belli ki kendi aptal değil. Bu durumda ya herkesi aptal yerine koyuyor ya kendi içinde aptallığı küçümsüyor ya da yeni bir aptallık tanımı yapmaya çalışıyor.
Diyelim ki öyle, aptallığı yeniden tanımlıyoruz, Diesel ne zamandan beri aptallık tanımının derdinde? Hiç böyle bir meylini hissetmemiştim kendi adıma, yoksa bu sadece bir "kampanya gereği" bir hamle mi?

Peki günün sonunda kim çıkıp "Ben de aptalım, Facebook'ta aptallar grubu kurayım, yaşasın aptallık." diyecek. Diyen de bunu yine bir sahte aptallığa övgü kisvesi altında yapmayacak mı, derinden derine zekasını göstermeye çalışarak o da "aptallığı yeniden tanımlama" piyesinde rol kapmaya çalışarak?

Bu durumda son soru: tüm bu "aptallığı yeniden tanımlamaya çalışma" kampanyası felsefesi çok akıllıca düşünülmüş ve planlanmış bir kampanya değil mi? Dolayısı ile kampanyanın yerden yere vurduğu aklı taşımıyor mu? E öyleyse bu kampanya Diesel'in değil eskilerin tanımıyla "aptalca" olabilir mi?

Tahminim çok blog gezer bu kampanya, çok konuşulur, akıllı olduğunu göstermek isteyen herkes över, çok güzel prodüksiyonlar, çok "akıllı kurgulanmış" başlıklar okuruz. Ama günün sonunda sosyal bir marka olmak yolunda "aptallık" iyi bir sermaye olmaz. Çünkü aptallık planlanamaz, biz de seneye yeni bir Diesel kampanyası görürüz.
Bence.

Salı, Eylül 30, 2008

80'lerde ergen olmak

Uzun zamandır, reklamcılığa da reklamcılara da gıcık olduğum için sesimi çıkarmıyordum ama yine işimi sevdim bugün. Diesel'in 30. yaş partisi için Viral Factory'un "Dirty thirties" temalı viral filmini izlemeyen çok şey kaçırır. Tabi bana soracak olursanız bu filmde ruhu yansıtılan marka Diesel olmaktan çok Viral Factory... Yine bir Viral Factory dehası ve düşünme şablonu. Hastasıyım kendilerinin. İsteyen parti sitesine ve detaylarına da baksın tabi ama bence parti filmin çok gerisinde bir yaratıcılık vaadediyor.


Diesel SFW XXX - Watch more free videos

Cuma, Ağustos 31, 2007

Diesel, are you alive?

Kendi adıma ben parfüm alanında reklamdan epeyce etkilenirim. O parfümün hedef kitlesi kim, benim dünyama uygun mu, zevklerimiz aynı mı reklam bana bunun cevabını verir. Hep verdi ve ben o cevabı hem önemsedim. Reklamını benim dünyama uygun bulmadığım bir parfümü almadım, bana uygun gördüğümü de en azından muhakkak test ettim.

Çok nadir reklam vardır bana bir şey anlatmayan, bunlardan biri de Diesel oldu. Diesel'in yeni parfüm serisi Fuel For Life için sanırım hedef kitle ben değilim.
Ama hedef kitlesi her kimse, onlara ne kadar ne anlatıyor, ona da emin değilim.

Öncelikle Diesel'in ana sayfasına girdiğinizde sizi kendini tekrar eden (loop'lu) korkunç bir ambulans sesi karşılıyor, üzerine de kötü dublaj bir "R U Alive?" sorusu.

Sırf o sesten kaçmak için can havli ile tıkladığınızda Fuel For Life'ın kendi sitesine gidiyorsunuz, tam kurtuldum sandığınızda Diesel'e hiç yakışmayan, son derece sıradan bir siteye düştüğünüzü farkediyorsunuz.

Sitenin heyecan verici, Diesel'e yakışır ya da "Are you alive?" fikrini ortaya koyan hiçbir yönü yok. Sıkıcı, basit bir adversite... Sıradan interaktif uygulamalar arasında; Yaptığınız garip ve ne idüğü belirsiz resimcikleri gönderebildiğiniz bir havuz, yabancılarla ("stangers" yazılmış, nette yabancılarla konuşmak yasak ya da kötü ya, bunu yapanlar da çok çılgın olsa gerek) bir garip bahçe, siteye girip kızlara asılan sivilceli çocukların profillerinin yer aldığı bir sayfa, kampanya filmlerini izleyeceğiniz bir salon...

Diesel ilk kez bu kadar büyük bir hata yapmış ve bu kadar anti-cool bir işe imza attığını görmüş olmak benim için şaşırtıcı.

Buyrun bunlar da aynı anlamsız kampanyanın zorlama filmlerinden bir kaçı:


http://www.youtube.com/watch?v=I5KHHuJgc90

Ve 7-8 ilandan oluşan ve hemen hemen her profilden insanları içine alan "hedef kitle: herkes" gibi görünen basın ilanlarından bir kaçı:




Salı, Haziran 12, 2007

Hey Diesel, yolculuk n're?

Öncelikle son zamanlarda gördüğüm en romantik Diesel ilanını size bi gösterelim:














Bu ilanı ve aşağıdaki diğer ilanları Marcel yeni yapmış.






















































Bu ilanları görmek, ünlü küresel ısınma kampanyasını da düşününce Diesel'in stratejisi hakkında yeni bir görüş uyandırdı bende.

Malum Diesel her daim gerçekliğin sınırlarında dolaştı. İletişiminde hep bir fantazi, masal hatta trip hali yer aldı.



















































Ama bir süredir bu fantaziler geleceğe dönük, hepsi yarına ait. Diesel bugünün hayalini kurmayı bıraktı ve belki de bugünden ümidi kesti.
(Sıradan bir markanın başına gelebilecek şekilde Diesel için yapılan kalitatif araştırmalarda bugüne ait fantaziler çok itici ve zorlama bulunmuş o yüzden marka geleceğe oynuyor olabilir mi? Öyleyse çok gülerim doğrusu)


Ama bence başka bir derdi var Diesel'in. Diesel ana rakibi Levi's karşısında yeni bir "klasik" anlayışı oluşturmaya çalışıyor. Malum Levi's geçmişin ekmeğini yiyor senelerdir. Yerleşmiş "otantik kot" konumlandırması ile klasik olma damarını tekelinde tutuyor ve bu durum Diesel'i de hep bir "alternatif" olma konumuna düşürüyor.

Düşünün mesela, Levi's dediğinizde akla 501, hadi zorladınız diyelim en fazla engineered gelir ama Diesel en acaip, süslü, taşlı, renkli modellerin markasıdır. Çok renklidir, çok abartılıdır. Klasik, sade Diesel diye bir şey yoktur. Halbuki, satışlarda asıl pay da bu klasik modellerden gelir. Eğer Levi's devrilecekse, Diesel bu alanda da büyük olmalıdır, büyük kalmalıdır.

Ben o yüzden Küresel Isınma kampanyası ile Diesel'in bu alanda daha aktif olacağını ve biraz Diesel'i Diesel yapan nesille birlikte orta yaşlılara da hitap eden, daha az çılgın bir marka olma yolunda ilerlediğini düşünüyorum.

Ki bence de bu doğru, PS3 bile bir yanı ile 30'lu yaşlara hitap ederken Diesel'in bu grubun ihtiyaçlarını görmezlikten gelmesi olanaksızdı.

Bakalım.

Pazartesi, Ocak 29, 2007

YouTube'a rakip olmak zor

Heidies tahmin edildiği üzere 5. gününe pes etti... Konu ile ne alakası var derseniz, var, şöyle ki;

YouTube'un inanılmaz başarısının peşisıra gitmek isteyen ve tüm dünyanın eğlenceli videolarının kendine çekmeye çalışan onlarca site kayboldu gitti ve bu rüzgar esip geçtikten sonra geriye daha da güçlenmiş bir YouTube kaldı. Arada pek çok marka küçük yarışmalar ve girişimlerle müşterilerini videolar yaratmaya, izlemeye yönlendirmeye çalışıp bedbaht oldu ve suçu da viral dünyanın az gelişmişlğine ve "reklamcı zekası"na hazır olmamasına bağladı.

Halbuki insan oğlunun yaratıcılığı ve deneyimleme hızı muazzam. An be an, dünyanın dört bir yanında komik bir şeyler oluyor ve onların da bir kısmı görüntüleniyor. Bunların bir kısmı hala youtube'da ve yüzbinlerce erişim sağlıyorlar, bir kısmı ise biraz daha cesaretlendirilmeyi bekliyor.

Bu rüzgarın tek düşmanı ise bundan fayda sağlamaya çalışan ama eğlence anlayışı kısır markaların yaptığı yaptırdığı işler. İnsanlar bunları yemiyor, takip de etmiyor.

İşte, Heidies de öldü 5 günde.

Uzun süredir gördüğüm ve başarılı olabilecek tek yeni girişim "The fame game". Fame game başarılı olacak çünkü "yarışma" kelimesi büyülü bir kelimedir. Bazılarına o ihtiyaç duydukları cesareti verir, hele ki mütevazi bir ödül de eklenince işin içine insanın korkusu gidiverir. Çünkü bu tam da amatörlere göre bir yarışmadır...

Samimi görünümlü ve mütavezi her iş bu dünyada tutari bu da tutacaktır. Ünlü olmak isteyen ama Heidies'den daha yaratıcı videolar da böyle sitelerde her daim yer bulacaktır...

Fame Game'in en popüleri:
-Bu arada fame game'in en popüler videosunu da bloguma yapıştırmak için yine de YouTube'u kullanmam gerekti, o ayrı-

Salı, Ocak 23, 2007

Heidies ne yapmaya çalışıyor?

Diesel ve Absolute gibi markalar kendi ana web siteleri üzerinden "sürpriz" yapmayı çok seven, sık sık site üzerinde değişiklikler yapan ve hemen hemen tüm iletişim kampanyalarını da internet üzerinen başlatan ve artık bunu alışkanlık haline getiren markalar. Pek çok diğer marka kendi kurumsal kimliklerini etkilemeyecek minisiteler ya da kampanya siteleri yaparken, bu markalar bu dinamizmi de kendi marka kimliklerine entegre etme noktasına geldiler. Ancak elbette bu fazla cesur bir hamle olabilir. Bir yandan internet gibi yaratıcılığa sonsuz açık bir mecrada da bir sonraki adımda ne yapacağını doğru ölçebilmek oldukça zor, öte yandan bu "oyun"lar içinde marka değerlerini kaybetme riski yüksek. Dikkat çekebilmek için bazen markalar garip hatalara düşebiliyor.

Konuşmak için erken ama Diesel böyle bir hata içinde olabilir gibi geldi bana. Diesel.com adresinde bugünden itibaren iki Heidi el koymuş durumda. Güya; ünlü olmak için çok saygı duydukları Diesel'in satış müdürünü kaçıran ve eylemlerini sona erdirmek için Diesel'den çok sağlam talepleri olan iki kızımız bakalım ilerleyen günlerde çok konuşulacaklar mı?

Muhtemelen.

İşin reklam stratejisi boyutu çok basit: iç çamaşırı marka bilinirliğini sağlamak ve Diesel'i bu segmentte güçlendirmek yapılmış ve sık sık ürünleri gösterebildiği için de ürün müdürünün de itiraz edemediği etkili bir kampanya... Ama beni endişelendiren işin zaman boyutu...

Şunu demek istiyorum: Bir kampanya, seks ve şiddet öğelerine bu kadar yakınsa ve çabuk tüketilebilir bir mecra olan internet üzerindeyse ve -daha da fenası- interaktif bir boyutu varsa fazla süremez. "Bu tipler ne zaman sevişecek", "kızlar çocuğa işkence etsinler", "bacaklarını ağdalaması yetmez"... Tüketici yarın ne görmek isteyecek? peki sonra?... Ya içeriğin şiddetini (etkisini) artıracaksınız ya da bir noktada pes edeceksiniz.

Göreceğiz.

Umarım bunların hepsi zekice planlanmıştır ve bu güzel başlangıç bir hüsranla bitmez. Hüsran demem kampanyanın başarısızlığı demek değil, zekasızlığından söz ediyorum. Çünkü bu mecrada, her ne hikmetse, belli bir "hit"i aştığınız noktada herkes sizi takdir ediyor, başarılı bulunuyorsunuz.

Aynı içerikle 10 gün de bekleseler, her yeni günde yizbinlerce yeni insan siteye girer. Milyon hit'e ulaşılır ama marifet bu olmamalı. Asıl marifet içeriğin, yani hikayenin zekice ilerlemesi, takip edilmesi ve iyi bir yere bağlanmasıdır. Neden? Diesel daha cok ürün satsın diye mi?

Hayır, bu mecra da değerini kaybetmesin, bu kadar kolay ve çabuk tüketilmesin diye.

Buyrun size Heidies'in Diesel yöneticilerine seslendiği video:

Pazartesi, Eylül 04, 2006

"Sonuna pack-shotımızı koyduk muydu iş biter" akımı

Volkswagen, Fox için Angry Alien'ın yaptığı "30 second bunnies" serisini devşirip "short but fun" kampanyasını yapmış ve Cannes'dan da bu sene gümüş arslan alarak dönmüştü. İşlem basit: Nette viral dolaşan bir videoyu çok beğendiniz diyelim, filmi kendi markanıza yontabilirseniz sonuna bir de pack shot ekliyorsunuz, olup bitiyor. Artık o sizin reklam filminiz...

Angry Alien'ın Brokeback Mountain yorumu:


Bugün vaktinde görüp de çok beğendiğim Diesel'in kaboom! filminin de benzer devşirme yöntemi ile yapıldığını gördüm. Meğerse işi yapan PES kod adlı bir kardeşimizmiş.

PES'in kaboom!'u


Aslında bu durum bize yeni bir reklamcılık yöntemi sunuyor. UGC (artık kısaltmak lazım şu 'user generated content' meselesini sanırsam) rüzgarını arkamıza alıp sadece yeni stratejiler, fikirler, prodüksiyonlar düşünmek yerine bir yandan da markamıza uygun içerikleri de netten aramak lazım. Belki de aradığımız filmi bir prodüksiyon firması, bir sanatçı, bir amatör animasyoncu ya da bildiğin sıradan bir tüketici çoktan yapmış ve youtube'a da salmıştır. Kim bilir...