Cuma, Temmuz 27, 2007

Ananı da al gel

Geçenlerde nette gördüğüm bir vidoyu markayı bilmediğim için anlamlandıramamıştım ama dün NY Times'ın sitesinde konu ile ilgili bir haber görünce işin değerini anlayıverdim.

Restylane bize tanıdık olmayan bir marka. 2004'te lanse edilmiş bir kırışık kapatıcı (bu işlerden hiç anlamam, orijinalini de yazayım da: "hyaluronic acid wrinkle filler"). İlk etapta bu kategoride tek olan ürün rahat rahat hayatına devam ederken, rakip daha dayanıklı bir başka ürünle Restylane'i biraz üzmüş.

Restylane şu an kablolu TV üzerinde TV reklamı yapan bir marka ama şu an rekabette iddiasını artıran bu yatırımı değil. Asıl internet üzerinden yaptığı "Amerika'daki an ateşli anne" kampanyası ve bu kampanyanın internet filmi:


Ürünün hangi yaş grubuna hitap ettiğini tam bilmiyorum ama firma yetkilileri hedef kitlenin orta yaş üzeri anneler olduğunu söylüyor, viral film ve kampanya internet sitesi belli ki bu insanları hedefliyor. Hatta "Hottest mom in America"
sitesine baktığımızda ve büyük hediyelerden birinin 25bin dolarlık burs olduğunu gördüğümüzde, gözlerimiz yaşatıyor ve gerçekten menapoza yakın annelerin üniversite çağındaki çocukları ile birlikte bu kampanyaya dahil olacağını bekliyoruz.

50'nin üzerindeki kadınlara ulaşmak için internetin anlamlı bir mecra olmayışını da çocukları işin içine katarak çözen firmayı ve yetkililerini de bir an fazla fazla takdir ediyoruz

Ta ki...

Ta ki sitede başı çeken anneleri görene kadar. Kadın doğasını kaçırmışız yukarıdaki sevinçlerimizde. Hangi yaş gurubu kadın kendini "en seksi anne" olarak görmek ister? Ya da hangi sıradan evlat "benim annnem seksi"(seks yapıyor bile olabilir) gibi bir iddayı sahiplenir? Cevabı kampanyanın kendisi vermiş ve tabi ki seksapelini kendine ve belli ki bir de kocasına ispatlamaya çalışan nispeten genç anneler dalamış siteyi.. Ortada bir işbirlikçi çocuk mocuk da yok.

İşte size yarışmadan en başta giden ateşli anne:


Neyse 'niyet iyiymiş' diyelim, arada parmakla sayılacak kadar az ileri yaş anneyi cesaretleri için takdir edelim ve geçelim...

Harry ne oldu sana?

Simpsons haberinde bazı filmler için viralin ve interneti etkin kullanmanın ideal olduğundan bahsetmiştim. Bugün de Harry Poter'la ilgili bir videoya rastladım. Muhtemelen bu video ile filmin yapımcı şirketinin bir ilgisi yok ama burada da tüketici kaynaklı içeriğin viral değerini ve dolaylı olarak reklam yeteneğini görme şansımız var.

Buyrun, karşınızda "harry potter in the wood":


Çok acaip yahu, çok acaip :)

Salı, Temmuz 24, 2007

Şimdi bir şeye benzemeye başladı


Scrubs'dan tanıdığımız Zach Braff'ın yönetmenliğinde çekilen yeni Dunkin Donuts reklamı uzun süredir dudak kıvırdığım "America runs on dunkin'" kampanyasını anlamamı sağladı.

Hill Holiday'in bu kampanyası bana hep fazla Amerikalı, bir başka deyişle aşırı sığ gelmekteydi. Dolayısı ile Amerikalıların bu kampanya ile övgüleri de beni biraz gülümsetiyordu. Ama Braff'ın mucize eli, sonunda benim de kampanyaya sempati duymam sonucunu doğurdu.

Buyrun Naomi Campbell'lı ve modelin aşırı agresif tavırlarını, son derece samimi bir tonla ürün faydasına bağlayan yeni Dunkin' filmi


Bu filmle kampanya "Amerikan ruhu"nun onurunu kurtardı, aptallık seviyesinden
biraz uzaklaştı ve işin içine biraz zeka kattı.

Beni dinleyeceklerini sanmıyorum ama bu kampanya umarım bu seviyede devam eder de biz de zevkle takip ederiz.

Eskinin ne kadar kötü olduğunu gösterebilmek adına da eskilerden iki örnek. Birinci de yine Amerikan ruhunun önemli (?) temsilcileirnden biri Rachael Ray'i göreceksiniz. Sakın ikisini de izlemek için kendinizi zorlamayın.

Asıl bi küçük müzikal gibi bir film vardı kampanya açılışında ama şimdi onu bulacağım diye bu kampanyadan bir kaç film daha izleme riskini alamayacağım.


Pazartesi, Temmuz 23, 2007

Viva Blogvertising!

Mesela, direkt postalama ya da birebir pazarlama dediğimiz şeyler bir kaç yıl öncesine kadar verici ve alıcı arasında kalan, belki işin niteliğine bağlı olarak kulaktan kulağa pazarlama değeri taşıyan bir araçtı. Bu işlerin en iyileri sektörel dergi ve kataloglarla pazarlamacılara ulaşırlardı. Ama ne olursa olsun normal bir Türk gencinin Hollanda'daki bir banka için yapılan bir takvim işini görme şansı olmazdı.

Lakin Web 2.0 çıktı ve her şey değişti. Bugün bloglar değil yapılmış, basılmış gerçek işler, aslında hiç yayınlanmamış reklamları bile tüm dünyadaki meraklılarına anında ulaştırıyor. Böylece reklamcılık yeni bir kavramla, blogvertising'le tanışıyor ve aklı olan da bu aracı şahane biçimde kullanmaya başlıyor.

Örneğin yeni Simpsons filmi... Biliyorsunuz önce bir viral film bloglarda yayıldı:


Sonra şapşahane bir internet sitesi, yine aynı kanalla duyuruldu. Ardından, artık benim görmekten sıkıldığım, ilanlar, viraller, ambientlar, co-promosyonlar... Sayısız iş yapıldı. Sayısız blogda nedense(?) defalarca yayınlandı.

Amaç çok basitti; Simpsons sadece US pazarına hitap eden bir film değil, çizgi filmlerin düzenli yayınlandığı-yayınlanmadığı tüm ülkelerde milyonlarca Simpsons hayranı var. Bu insanları, hedef kitle tanımları içinde değerlendirmek ve onlara ölçülebilir erişim hedeflemek mümkün değil. Daha doğrusu ölçülebilir medya ile onlara ulaşmak mümkün ama bu dünyanın hem en pahalı kampanyalarından biri ve de Simpsons hedef kitlesi için fazla yaşlı bir tavır olur.

O nedenle bloglara odaklanıldı ve farklı farklı zevk ve ilgi alanında insanlara ulaşabilecek küçük ama akıllı işler bloglar aracılığı ile hedef kitleye ulaştı.
Mesela en son Harper's Bazaar'la yapılan bir editoryal bu aralar blogları sallıyor.

İşte Linda Evangelista ile Simpson'ların Paris turu:


Linda abla:



Donatelle Versace ve kıyafetler:




Channel'ler ve Karl Lagerfeld amca:




Lanvin'ler ve A. Elbaz:




Tabi ki Gaultier:




Viktor&Rolf:





Son olarak da Marc Jabobs'un LV'u:




Uzun oldu ha... Simpsons işi de can sıkıcı derecede uzadı, biz bi şi diyo muyuz?

Cuma, Temmuz 20, 2007

Seçimler geliyor


Böyle "güncel" konulara girmek adetim değildir ama İstanbul'da yapılan Cumhuriyet yürüyüşü sonrasında, 30 Nisan günü, bu yürüyüşün Vakit gazetesinde nasıl yer aldığını hatırladım az önce.

Ve o haberin hemen altında duran o küçük ama mide bulandıran ilanı. Arada yine bakıyorum Vakit'e ama, herhalde benim gözümden kaçıyordur, hiç göremedim aynı ilanı.

Perşembe, Temmuz 19, 2007

Bu fikri kim ilk reklama alet edecek?

Kendi kendime oynadığım bir oyunu şimdi de viral:p üzerinden oynayayım

YouTube'da bu aralar çok popüler bir ev ve el yapımı müzik videosu epey ilgi topluyor.
Uygulama bir reklamcının epeyce dikkatini çekecek nitelikte. Bakalım bu fikirden yola çıkan ilk reklam ne zaman yapılacak?

Bu ilk video


Bu ilk video'nun ardindan yapılan bir nevi 'spoof'u

Siyah Google





Blackle, Küresel Isınma'ya karşı bireysel çaba göstermeye çalışanların yeni Google'ı...
Projeden feyz alıp kendi blogumun zemin rengini de siyah yapmaya çalıştım ama beceremedim :)

Ah şu Mentos'tan ben de alsaydım...

Önce "Diet Coke + Mentos" viralleri dünyayı sardı, YouTube'da en çok hit alan "Diet Coke + Mentos" videosu 6 milyon kişiye ulaştı. Coca Cola'nın yaptığı viraller defalarca ödül aldı (ben birini haber yaptım), devamları yapıldı ve tüketiciye yansıdı. Yüzlerce tüketici kaynaklı viral de nette yayıldı.

6 milyonun izlediği:


Ödüllere boğulan seriden bir film:


Ve bu başarılı kampanyanın ardından Pepsi de aynı rüzgardan faydalanmak istedi. Fikirde yapabildiği tek değişiklik erkek yerine kadın kullanmaktı


Ve onları en azından daha iyi bir fikirler Mountain Dew takip etti:


.... ve daha kimler kimler.

En son rastladığım Carlsberg "La Virale"i bu çılgınlığı bir daha hareketlendireceğe benzer. Hadi hayırlısı...



Çaya mentos koysam bi şi olmaz, di mi?

Pazartesi, Temmuz 09, 2007

Arnet benim kahramanım!

Şu marka araştırmalarında fokus gruplara sorulan klişe soru vardır ya; "Bu marka bir insan olsan nasıl bir insan olurdu?"... Arnet hakkında herhalde "süper kafa bir kanka" tanımları çıkıyordur. Arnet, tam bir zeki marka örneği ve prodüksiyon kalitesi, slogan, vs. gibi şeylere takılmadan reklam gibi reklam yapıyor. Daha önce yine burada bir haberime Arnet'i konu etmiştim ama bir yıl geçmeden tekrar Arnet'ten bahsetme şansı bulmak beni sevindirdi. Buyrun size kendi içinde "viral düşünme"nin ne demek olduğunu gösteren "%100 Arnet" bir film daha:

-maşallah deyin :)

Cuma, Temmuz 06, 2007

Nike ve adidas arasındaki çatal daralıyor

Bundan daha altı yıl önce adidas "be better" kampanyasına başladığında dahi insanlar Nike'ın adidas'i geride bıraktığını ve açık ara imaj lideri olduğunu düşünüyorlardı. adidas Nike'a göre çok yaşlı, çok hantal ve sıkıcı kalmıştı.


Ama "impossible is nothing" kampanyası adeta "adidas bitti" diye düşünenlere de cevaptı.

Şimdi görebildiğim kadarı ile iki marka birbirini kollamaktan ve izlemekten iyice birbirine benzer hale geldiler. Hele son Nike filmini görünce iyice bir şaşırdım. Elbette reklamcılar aradaki kavramsal farkları koruyor ve iki markanın birbirinden farklı iletişim mesajı vermesi için uğraşıyorlar ama şu filmlerde logoları çıkardığınızda arada ne kadar bir fark kalır ki?

Şefin tavsiyesi; nike filminin dış sesi ile adidas filmini izleyin, pek güzel bir "mesh-up" oluyor :)



YouTube reklamları

Fresh Creation'da gördüğümde ciddiye almamıştım ama bugün adrants'te de görünce şaka olmadığını düşünmeye başladım.

Dünyayı değiştirecek bir reklam formatı değil ama ilk etapta YouTube'un ne kadar büyüdüğünü ve öenmli olduğunu yüzümüze vurabilecek bir fırsat.

Google, adsense'ten sonra bu yöntemle de kasasını biraz daha dolduracaktır.

Pazartesi, Temmuz 02, 2007

Yaratıcılık cetveli icad olunsa...



N'apayim, seviyorum kelime oyunlarını... Çift anlamlı kelimeleri reklamda kullanmak asla banal ve çiğ gelmiyor bana. Hatta bu film gibi bazıları beni çok güldürüyor. Bu masum zevkim de beni hiiiç utandırmıyor. Ama bu ülkede pek çok kreatif direktör, sümük görmüş gibi davranacaktır bu filme, bu ülkede kreatif direktörler kelime oyunu sevmez.

Ve o yüzden kreatif direktör olmayan herkes, yani biz, bu ülkede bu tür şeyleri sevmeye korkarız. Çünkü kreatif direktörler kendi subjektif "iyi reklam" tanımlarını etrafındakilere empoze etmeye çalışırlar, otuz sene önce yadırganan reklamcılık anlayışlarını -adeta bir tabu gibi- dışlamaya devam ederler, hep bir "kural" ararlar yaratıclığı değerlendirmek için, çünkü neyin yaratıcı olduğunu anlayabilmek için bir cetvele ihtiyaç duyarlar.

O yüzden her yıl bu yalan yanlış bilgileri ile uluslararası reklam standartlarının 5 yıl gerisindeki işleri Kristal Elma'lara boğarlar.

O işler halbuki o kadar kötü, o kadar yaratılıktan uzaktır ki...