Perşembe, Ocak 22, 2009

Obamavertising


"Gün geçmiyor ki..." kalıbını çok severim. O yüzden öyle başlayalım.

Gün geçmiyor ki reklamcılar kendi küçük ve sevimli reklam dünyalarının içine çer çöp atıp bu habitatı da yaşanmaz hale getiren davranışlara girmesin.

Gün geçmiyor ki reklam iyice yalan, iyice sevimsiz, iyice kuralsız -ama anarşist değil barbar- hale gelmesin.

Gün geçmiyor ki bir cin reklamcı "aman bir bilmişlik yapayım da müşterim artsın" merkezli bir düşünceyle yeni bir çöp kavram, yeni bir çöp model inşaa etmesin.

Uzun sözün kısası, önce sevimli sevimli bir değişimin destekçisi olarak sosyal sorumluluk (CSR) sınırları içinde seçimlere müdahil olan Starbucks ve o kadarını bile yapmadan direkt seçim sonuçlarından para yapmaya çalışan Pepsi için üç kelime: No you can't!

Pepsi 1



Pepsi 2 (aka Bu kafa ile sonsuza dek ünlülere para vermek zorunda olan kendi kişiliği olmayan marka)


Starbucks


Bu arada Starbucks'a şu Fair Trade olaylarından beri gıcığım ama Pepsi benim "Dare for more" dönemi bitene kadar sevdiğim bir markaydı. Şu andan itibaren hayal kırıklığı içinde bu markayı tüketmeyi reddediyorum. Alıngan olduğum için değil, bu kadar ruhu satılmış markalara karşı durmanın bir insani görev olduğunu düşündüğüm için. Elbette bir marka içinde bulunduğu kültürün eğilim değişimlerinden etkilenir ve elbette ve o sosyal ortamın bir parçası olarak düşündüğünü söyleme hakkına sahiptir ama bunu "somut" tavır ve adımlarla gösterir, bir köpük reklam kampanyası ile değil.

Abartıyor muyum? Belki.

Belki de sadece kendi yaşam alanımı korumaya çalışıyorum. TBWA'den zaten etik beklemek anlamsız ama Pepsi'den beklerdim.

Bu arada ikinci Pepsi filmini kim yönettiyse ona bir olumlu kredi veriyorum, o ayrı.

Bu da son bir eşantiyon obamertising reklamı da bu, bilinmedik bir t-shirtçüye bir şey demek anlamsız tabi

Çarşamba, Ocak 07, 2009

Insight minsight, format kanun bi' yana bu iş tavır işi


Tamam biliyorum bu tip gimikler sadece bir "teaser" ya da bir anons için işe yarar filan diyeceksiniz. Külliyen hemfikir değilim. Marka iletişimini salt imaj iletişimi, mesaj iletişimi, insight bulmaca işi sanan herkesin de kendine gelmesi şart. Marka iletişimi=tavır iletişimi. Bence. Tıpkı bir insan gibi, ben nasıl ki yolda tanımadığım insanların karşısına çıkıp; "Sonat. I'm loving me" filan demiyorum. Markalar da bunu demek zorunda değil. Bir bakış, taşınan bir aksesuar, atılan bir kahkaha bile birer "image maker"sa gerçek hayatta, reklamda da farklı düşünmek saçma. İçerik artık mesaj demek değil.

Hadi onu geçtim, buna ne demeli? Bildiğin basit bir "augmented reality" kooperasyonu içinde ürün yerleştirme.


Bunun imaja katkısı yok mu?