apple etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
apple etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Perşembe, Ocak 28, 2010

iVedi, iVeni, iVici

Sabahtan beri iPad okuyup iPad yazan insanlar! Kendimi Apple yüzünden Apple'ın 1984 reklam filminde gibi hissediyorum. Steve Jobs'un hayatımızdaki SOV liderliği içimi sıkıyor. Hayır iPad'e bir garezim de yok, artık öğrendim fonksiyonellik eksiklerine bakarak Apple tasarımı değerlendirmemeyi, arkasındaki pazarlama fikrine ve üç güncelleme sonra nereye gidebileceğine bakıyorum ve iyi gider. Ve muhtemelen hızla gider. Amenna. İtiraf ediyorum iPhone çıktığında da bir aplikasyon fenomeni yaratacağını düşünememiştim. Üç milyar aplikasyon indirildi diyor Jobs... Üç milyar. Şimdilik... Üstüne bir de iPhone'un uzaktan kumandalığını yapabileceği ve AppleTV'ye bağlı bir iPad düşünün. 32" HD ipad düşünün. Onda iPhone kumandanızla oyun oynadığınızı düşünün. Her odadan aynı oyunu oynayabildiğinizi düşünün. Arabaya iPad düşünün. Tüm dostlarınızla iPadlerinizin senkronize olduğunu düşünün. Ofistekilerle senkronize olabileceğinizi düşünün, aynı anda ortak aplikasyonda çalışabileceğinizi düşünün... Birlikte müzik yapabileceğinizi, film yapabileceğinizi düşünün.
Düşünmek benim biraz da canımı sıkıyor. iPad alırken yeni netbook'umu nereye atacağımı düşünmek, aplikasyon dünyasını nasıl yakın takibe alabileceğimi hesaplamak... Özetle bu kadar hızlı tüketmek canımı sıkıyor.
Eskiden yeni teknoloji, yani tasarım çıktığında yayılması ve popülerleşmesi vakit alırdı. Buna rağmen teknolojinin hep hızlı ilerlediğini sandık. Ortaya çıkardığı problemlerle zor başa çıktık. Şimdi yeni teknoloji, yeni tasarım dediğin Apple'ından popüler doğuyor.... Belki yaşımdan, belki tutuculuğumdan bu popülerlik beni biraz kıllandırıyor. Bir Apple, bir Google... 'Geek'lerin olmalı, 'geek'lerin kalmalı. Bu kadarı şaka tabi de... Bir sektörün artık çok karlı bir iş alanı olması, sektörün ahlaki değerlerini de yıpratır ya hani. Neyse. 1984 işte.
(Güncelleme: ipad aksesuarı (kılıfı, ayağı, vb) işlerine giresim var. Şimdiden.)

Salı, Mart 31, 2009

Microsoft hakkında bu son umarım

Bu reklam bana PC satmalı öyle mi? Saçmalık...
<a href="http://video.msn.com/?mkt=en-US&amp;playlist=videoByUuids:uuids:0bb6a07c-c829-4562-8375-49e6693810c7&amp;showPlaylist=true&amp;from=msnvideo" target="_new" title="Laptop Hunters $1000 &#8211; Lauren Gets an HP Pavilion">Video: Laptop Hunters $1000 &#8211; Lauren Gets an HP Pavilion</a>
Kızın ilk girdiği mağaza neden Apple o zaman? Apple alamadığı için HP alan bir insan olmak mı istiyorum ben hayatta? Ayrıca ben 13" tercih eden bir insan olarak direkt Apple'dan bir Macbook'la çıkmıştım. Keşke burada da aynı fiyat olsa...

CP+B beni acaip hayak kırıklığına uğratıyor. Artık deneyimli bir reklamcı olarak bu tip saçmalıkların ajans değil müşteri kaynaklı olduğunu biliyorum. Kronik sıkıcı markalara iyi iş yapmak mümkün değildir ve bu kriz zamanı da Microsoft'a git denmez... Ama... Yine de... Bu kadar da değil be CP+B... Bari siz yapmayın

Salı, Şubat 17, 2009

Krizde atılınmayacak girişimler: Microsoft mağazası açmak

Burada görüp okudum ve özellikle "Microsoft mağaza açsa olur olmaz zamanlarda kapanır" kısmına çok güldüm. Sonra bir süre, "vardır bir bildikleri" diye kendimi ikna etmeye çalıştım. Sonra ya yoksa diye korktum... O kendi içimde yaşadığım hezeyandan geriye kalan düşüncelerim.
1. Günümüzde perakende dünyası temel iki motivasyona indirgendi; Ya mecbursanız giriyorsunuz, ya sizi heyecanlandırıyorsa giriyorsunuz. Düşünün her zaman gittiğiniz marketiniz o an size uzak ve eve giderken bir kaç parça bir şey almak lazım. İşte ancak o zaman başka bir markete girmek geliyor aklımıza. Yoksa tüm marketler birbirinin aynı, biliyoruz. Kimse dolaşırken market market girip bakmıyor. Aslında kot (Jean) alırken de bundan farklı davranmıyoruz. Herkesin kafasında bir favori var; parası yetiyor, göbeği sığıyorsa gidip oradan alıyor. Yok varsa bir derdi, başka yere bakıyor. Diğer taraftan bir de, almak için değil bakmak için girilen müzesel mağazalar var. Apple mağazaları gibi... hep PC kullanan ve her zaman PC kullanacak insanlar da -sonradan karalayacak bile olsalar- bu mağazalara girer ve monitörlerin ne kadar parladığına, tuşlara dokunmanın ne hissettirdiğine bakarlar. Özetle mağazanız bu iki gruptan birine girmeyecekse, açmayın. Ki Microsoft'un heyecan yaratmayacağı da kesin, ürünlerinin pek öyle mağazadan almak gerektiren ürünler olmadığı da. Xbox, Zune ve bir takım DVDler. Peh

2. Eğer rakibiniz rüzgarı arkasına aldıysa ve tüketici sizi kullanmaktan değil onu gurur duyuyorsa adımlarınıza dikkat edin. Rakibinizin arkasından atacağınız her adım, size değil ona yarar. Çünkü onun yeni lider olduğunu ispat eder. Tamam ünlüleri kullanan "I'm a PC" Apple'a güzel bir cevaptı ama güzel olmasının sebebi, içgörüyü iyi kullanıyor oluşuydu. Apple'ın karikatürize ettiği insanlara sahip çıkmasıydı. O filmi "I'm a PC" göndermesi ile değil başka bir bağlamda düşünün. Mesela: "PC is simplicity" dese, tamamen Apple'dan kopuk bir fikirle. İşe yarar mıydı?... Ama bu "Ben loser değilim" iletişimi bile sadece bir kere işe yarayabilecek bir taktiksel adım, tutup da pazarlama stratejilerinizi buna oturtursanız yandınız. Ki "me too" dediğimiz mantık bunun en klişe örneği... Dolayısı ile Microsoft "biz de mağaza açalım, şöyle havalı filan bir yer olsun" dediyse yandı.

Hele bu krizde iyice yandı.

Salı, Ekim 16, 2007

iSuspect Al Gore

Biraz kafam karıştı. Al Gore, malum çevreci şahsiyet, artık bir Nobel sahibi. Nobel sahipliğinin kredibilitesi sorgulanıyor, o mevzulara girip fikir yürümek beni aşar ama Al Gore konusunda bir iki lafım var.

Al Gore'un 2003'ten bu yanan Apple'ın yönetim kurulunda olduğunu biliyor muydunuz? O Apple ki daha önce de altını çizdiğim gibi Greenpeace'in bir süredir en tepkili olduğu teknoloji şirketi ve tüm dünyanın hemen hemen çevreye en duyarsız elektronikçisi.

ve Al Gore Apple için çalışıyor. Yıllardır da çalışıyordu.

Her ne hikmetse ve tesadüf oduk ki 2006'da alınan Oscar'dan sonra Apple'ın çevreye yaklaşımı değişmeye başladı ve nihayet Mayıs ayında çevre politikalarında düzeltmeye gidildi.





Niye tesadüf diyorum, sizce karbon salınımının ve çevre bilincinin en düşük olduğu bir ülkeden, Amerika Birleşik Devletleri'nden dünyanın bir numaralı çevre kahramanının çıkması ilginç değil mi? Greenpeace ve WWF yıllardır yaptıklarının karşılığında değil bir ödül, bağış toplamakta bile zorlanırken eski bir politikacı, ötesinde yeni bir pazarlama şirketi yöneticisi, daha da ötesi medya patronu ve en bi' ötesi Amerikan Al Gore'un altından bir tahta oturtulması çok garip değil mi?

Al Gore... hiç başkan olamadı ama şu dünyada iyi bir rol kapmışa benziyor. Wikipedia anlat anlat bitirememiş: çevre kahramanı, eski başkan yardımcısı, Apple'da yönetici, Google'da danışman, medya patronu (Emmy sahibi Current.TV de onun), Oscar ve Nobel fatihi, Live Earth organizatörü...

Bir iki tane de ben ekleyeyim: kurnaz pazarlamacı, trendspotter, maşa, Amerikan masalı...

Perşembe, Ağustos 30, 2007

iCar "My car" olamaz!

İçimden bir ses "büyük konuşma" dese de mantığım başlığımın arkasında. Çünkü Capital dergisinden kaynaklanan ve blog hızı ile yayılan haberden ben herkesten farklı bir sonuç çıkarıyorum. Apple ve VW'in işbirliğinden müthiş bir yenilik çıkmaz.

Bence Apple ve Steve Jobs'un yepyeni bir otomobil fikri peşinden gittiği filan yok. Eğer öyle bir girişimleri olsaydı bunu bir Alman markası ile, hem de Amerika'da kaybeden markalardan bir Alman markası ile böyle bir yola çıkmazdı. VW Avrupa'da başarılı bir marka olabilir ama hem yenilikçi, icatçı bir marka değil, hem de Amerikan pazarında çok çok zayıf.

Dolayısı ile Apple'ın dengi değil, Apple gerçekten otomotiv dünyasına girecek olsaydı bunu ya teknoloji lideri Toyota ile ya da politik nedenler ve ABD devlet desteği ile kendisi kadar Amerikan GM ile yapardı. Haricinde bir seçenek yok, çünkü diğerlerinin bu iki kurum kadar büyük pazarları yok. Apple için pazar bu kadar önemli mi, daha küçük ama cool markalardan biri ile, mesela Mini ile, bu işbirliği olmaz mı derseniz, cevap; olmaz...

Apple paranın tadını o kadar fena aldı ki, çevreye duyarlı olması için çırpınan Greenpeace'e bile yıllarca direndi ve neredeyse tüm teknoloji devleri arasında çevreci üretim politikalara geçiş yapacağını açıklayan son kurumlardan biri oldu. Şöyle vurguyu artırayım, şu an Çin markası Lenovo'nun bile çevre duyarlılığı Apple'dan fazla.

Konuya dönecek olursak, Apple VW ile bir otomotiv devrimi yapmaz. Yapsa yapsa minik bir işbirliği yapar. VW marka otomobillere ya da yeni bir modele özel bir elekronik çözüm üretir. Bunu isteyen ve sipariş eden de VW'dır. Amaç da VW'ın Avrupa pazarında avantajını korumasını sağlamaktır. Tahiminimce Fiat'ın Microsoft ile geliştirdiği Blue&Me gibi bir teknoloji geliştirilecektir.

Ama tabi bu işbirliğinin ne kadar cilalanıp, ne kadar büyük bir mucizeymiş gibi gözümüze sokulacağını şimdiden tahmin edemiyorum. Apple'ın 'buzz' yaratma konusunda tüm dünyanın imrenerek baktığı yeteneği ile VW'ın Avrupa'yı kasıp kavuran iletişim yeteneği bir araya gelince herkes bu mucize teknolojiyi (?) satın almak için sıraya girecek.

Ben girmeyeceğim, iCar buysa ben almayacağım.

Cuma, Ocak 26, 2007

Aşık olmak suç mu?

İşte 12" Powerbook'unu seven ama daha fazlasını isteyen bir Apple-sever. Markasını seven viral işine girsin...

Cuma, Ocak 12, 2007

iPhone meselesi - güncelleme (2)

Bu arada engadget'ın haberine göre iPhone ve gelecek iPod'larda artık Samsung işlemciler kullanılacakmış. Bir de Engadget, iPhone'un (müthiş yenilikçi (?) tasarımı ile ilgili olarak bize bir LG tasarımını hatırlatmış. Bu arada Cisco'nun isim konusunda açtığı dava meselesi de var ama onu kaale almıyorum, bunu öngörmemiş olamazlar.






Bu da Late night with Conan O'Brian'dan bir iPhone reklamı

bkz. "a boy and his computer" blogunda yer alan advertorial

ve iPhone'da olmayanlar listesi:

3G desteği yok. Şebeke içi internet için GPRS/EDGE kullanılmak zorunda.

3. parti yazılım desteği yok, kapalı sisteme sahip.

Oyun yok.

Java ve Flash desteği yok.

YouTube desteği sadece 10.000 video ile sınırlı.

Çıkarılabilir pili yok. 300-400 şarjdan sonra (1 yıl), fahiş paralar ödenerek değiştirilmek zorunda.

MMS desteği yok.

Tuşsuz yapısı ve dokunmatik ekranı nedeniyle tek elle kullanılamıyor.
Fiziksel klavyesi yok.

İki megapiksellik kamerası var, fakat video kaydı yapamıyor. Zoom
yok, flaş yok.

GPS yok.

Anlık mesajlaşma (AIM, Yahoo, MSN) desteği yok.

Bluetooth üzerinden diğer aletlere içerik gönderilemiyor, Bluetooth sadece ve sadece kulaklık için kullanılabiliyor.

Hafıza kartı yuvası yok.

FM radyosu yok.

iTunes şarkılarını melodi olarak kullanmaya izin vermiyor.

Bilgisayar sahibi olmadan, iPhone kullanmak mümkün değil. iTunes ile etkinleştirmek zorunlu.

Excel, Word ve PDF desteği görüntülemeden ibaret. Belge düzenlemeyi ve oluşturmayı desteklemiyor.

Safari tarayıcısı var. Fakat Flash olmadığından, pek çok sitede görüntüleme sorunu yaşanıyor.

Sesli arama, sesli komut ve kayıt yok.

A2DP, yani stereo Bluetooth kulaklık desteği yok.

Kablosuz eşitleme (senkronizasyon) ya da internetten doğrudan içerik satın alma desteği yok.

Tarayıcısı var ama internetteki resim, müzik vb. dosyaları hafızaya kaydedemiyorsunuz.

AT&T dışı SIM kartların çalışmaması bir yana, her AT&T SIM kartı çıkarıp takışta bile aleti yeniden etkinleştirmek gerekiyor. Yani iPhone, cep telefonu tarihinin en karmaşık SIM kilitli telefonu.

Perşembe, Ocak 11, 2007

Kitleselleşme bazı markaları bozar mı?

Steve Jobs bir röportajında der ki: "There's a very strong DNA within Apple, and that's about taking state-of-the-art technology and making it easy for people"... Halbuki benim kafamdaki Mac markalarının hala "kullanımı kolay teknolojiler" sunmaktan daha önemli bir görevi var: en yüksek performanslı teknolojileri, en kompakt halde sunmak.

Çünkü benim kafamda Apple'ın temel hedef kitlesi, "trendsetter" özellikli, yaratıcı bir bakış açısı olan yenilikçi insanlardı(r); müzisyenler, tasarımcılar, reklamcılar, editörler, mimarlar... Apple bir muhasebe departmanında demirbaş bir ürün olmayı hedeflemez mesela ve şüphesiz bu tercihinden de gurur duyar.

Teknolojiden bahsederken icatçı olmaktan bahsetmiyorum. İlk kişisel bilgisayarı, ilk laptopu, ilk MP3 playeri ve ilk işletim sistemini düşünen kurum Apple olmadı. Ancak yaptığı her şeyi öncekilerden çok daha iyi tasarladı (ve daha iyi pazarladı).

Apple teknolojilerinin her zaman diğerlerinden -en azından bir adım- ileride olması gerektiğini düşünenlerdenim. Çünkü ancak böyle "yaratıcı" olarak tanımladığımız kitlenin markaya ilgisi sürdürülebilir. Çünkü teknolojiye bağımlı yaratıcılar, marka sadakati ve estetik özelliklerden etkilenir ama sonuda her zaman performansı tercih ederler, bu insanlar başarılı ve mutlu olmak için ihtiyaçlarını karşılayacak ve arzularını gerçekleştirecek ürünlere mecburlardır.

Apple'ın performans alanında kan kaybettiğini söylemek mümkün. Zaten artık kendilerinin de çok fazla teknoloji üretimi iddiaları kalmadı. Önce Intel ile yapılan işbirliği, şimdi de son basın toplantısında anons edildiği gibi kurumsal isimlerinden "Computer" kelimesini de çıkarmaları ve Apple Inc. olmaları ve tabi ki iPhone bunun bir göstegesi. Bunlar basit tesadüfler değil. Düşünün ki Porsche önce "Motorlarımı Toyota'dan alacağım, zaten ben tasarım markasıyım" diyor ardından da "işimizi otomotivle kısıtlamayacağız ve başka şeyler de yapacağız. Örneğin, bu mobilya Porsche markalı" diyor... (Not: Porsche'nin ayakkabıdan, mobilyaya ve hızlı tren sistemlerine kadar çok farklı ürünler tasarlayan Porsche Design adlı bir tasarım stüdyosu var, dolayısı ile zaten otomotiv haricinde de Porsche markalı tasarımlar var. Ancak ürünler değil tasarımlar Porsche imzalı olduğu için "performans otomobili markası" kimliklerini zedelemeden yönetiyorlar)

Öte yandan Apple'ın pazarlama becerisi o kadar yüksek ve zamanlamaları da -şimdilik- o kadar iyi ki, bizi bugüne kadar istediği gibi manipüle edebildi ve yaptıkları her şeyin başarılı olduğuna yürekten inandırdı. Apple'dan hiç şüphe duymadık. iPhone ve Apple TV lanse edilirken işlemci hızları gizlendi, onun yerine itina ile saklama kapasiteleri öne çıkarıldı, bunu bile sorgulamadık.

Marka "easy to use" iddiası ile hızla kitleselleşiyor, yaratıcılara özel bir marka olmaktan çıkıp sevgili muhasebecilerin de cebine, oradan evlerine ve sonra da ofislerine giriyor.

Dolayısı ile "easy for people" ihtirası, performans üstünlüğü hedefini çoktan geçmiş görünüyor. iPhone!a bakacak olursak bir sonraki adım da "convenient for people" olabilir. Bu da Apple'ın ticari anlamda mucizesi ama marka yönetimi anlamında sonu olma riski taşıyor.

Artık Apple'ın müşteri profili de değişti: dinleyiciler, takipçiler, "me-too"lar, "ay bu iPod'u kullanmak ne kadar kolay"lar, paris hiltonlar, "ama sevgilim çok şık değil mi?"ler ve tabi ki sevgili muhasebeciler...

Bunun en güzel ispatı da "Get a Mac" kampanyası. Apple'ın belki de ilk kitleleri, hiç Apple kullanmayanları hedefleyen ve pazar payı odaklı bu kampanyasının mesajı basit: "Ey tüketiciler, bu şişko ve aptal tiple mi takılmak istiyorsunuz, yoksa bu yakışıklı ve zeki gençle mi? Tercihinizi yapın ya 'loser' olacaksınız ya da 'cool'". Seviye bu, sofistikasyon bu...

Eskiden Apple aldığında, öncelikle en iyisini aldığını bilirdin ve iki-üç kart para ödemeye razı olurdun. Üstüne üstlük bu "en iyisi" için çok ciddi bir şeyden vazgeçerdin, alışageldiğin tüm Windows menşei bilgisayar kullanım alışkanlıklarından. Hatta şahane PC oyunlarından... Ama şimdi Apple alırken iki şeyden emin olabilirsin: öncelikle tüketici algısına göre "en popüler" ürünü aldığından, sonra da aldığın ürünün kesinlikle "easy for people" olduğundan.

Bence piyasaya çıkacak ürünler arasında bir tek Apple TV, HD teknolojileri ile uyumu ve Apple'ın teknoloji üstünlüğünü koruyan, üstün görüntü kalitesi algısı nedeni ile en başarılı Apple. iPhone ise beni hedeflemiyor, çünkü piyasada 3G uyumlu, 500 mHz işlemci hızına sahip, 9 saat konuşma ve navigasyon süresi sunan başka makineleri almayı tercih ederim. 2 megapiksellik bir kamerası ve wi-fi'ı olan bir "smart iPod"a sahip olmak gibi bir arzum yok. Üzgünüm, güzellik ve kolay kullanım da teknoloji sözkonusu ise beni çok etkilemiyor. Bilakis oyuncaklardan ziyade, cihazları seviyorum.

Steve Jobs şaşırabilir ama gözlüklü şişkolarla takılmak beni korkutmuyor, çünkü benim istediğim şekilde işlerini yaptıkları sürece ve performansları da daha iyiyse onları yönetebilirim.

Peki neden böyle bir makine piyasaya sundu Apple? Bence sebep basit, fiyat avantajı nedeni ile kolayca kitleselleşebilmek için seçilen "portable audio" dünyasında artık Steve Jobs geride kalmaya başladıklarının farkındaydı. PSP'yi takip eden dönemde iPod'a video özelliği ekleyen Apple, Microsoft Zune'un ardindan da bir tek wi-fi özelliği ekleyip yeni bir model çıkarmayı doğru bulmadı (ki haklılar). Üstelik PSP'nin bir PlayStation ve Zune'un bir de Xbox bağlantısı var ki, bu platformda Apple'ın bu markalarla rekabet edebilmesi ve bu şekilde kitleselleşmesi mümkün değildi (Bu arada Nintendo Wii'nin ne kadar "Apple"ımsı bir ürün olduğunun farkında mısınız?)

Dolayısı ile Apple markasının "zengin" olmak için "kitlesel" bir cin fikre ihtiyacı vardı. O yüzden taa iki buçuk yıldır üzerinde çalıştıkları iPhone'u, tam da içlerine sinmese de, piyasaya atıverdiler. Kendi adıma Haziran'da piyasaya çıkacak versiyonun hemen bir kaç ay sonrasında daha eli yüzü düzgün bir iPhone'un seri üretime geçeceğine yürekten inanmak istiyorum.

Peki bu durumda ileride ne olacak?

Ürün Haziran'da çıkıncaya kadar rakipler stylus istemeyen başka modeller piyasaya sunmuş olacak. Yine de Apple'ın muhteşem pazarlamacıları Haziran'da müthiş bir PR kampanyası ile tüm ünlülerin iPhone kullandıları(?) bilgisini hedef kitle ile paylaşacaklar. Herkes çok heyecanlanacak, ilk gerçek iPhone'a dokunduğunda insanların gözleri yaşaracak, dayanamayıp hemen alacaklar, hatta daha dokunmadan bile ABD'den sipariş edecekler. Markaya aşık oldukları için ürünün hiçbir eksiğini görmeyecekler, onu çok sevecekler. Sonra bir sürü anlamsız yerde, "kel alaka" insanda da aynı telefonu görecekler. Bir de bakacaklar ki heryerde, renk renk iPhone'lar var, dolayısı ile iPhone'un artık o kadar da özel olmadığını düşünecekler. Ve sonra da artık çok da Apple hayranı olmadıklarını farkedecekler. İşte tam da o anda Apple başka bir "güzel beyaz gadget" piyasaya sürüverecek... ve tekrar heyecanlanacağız.

Ben bu filmi görmüştüm ama bir sonu da vardı, sonunu da gördüm... Hatırlar mısınız, Air teknolojisi ile kalbimizi kazanan Nike, neler oldu da bir anda yerini Puma'ya, New Balance ve hatta Asics gibi daha az kitlesel markalara bıraktı. O filmi hatırlayın, Nike'ın kitleselleşmenin yükünü nasıl kaldıramadığını da hatırlayın. Sonra da aşağıdaki video'yu izleyin. İyice hatırlayın.

Çarşamba, Aralık 27, 2006

Nike+ geldi ve trendleri iyi çalışmış

Evet, hepimiz iyi biliyoruz: viral diye "yeni bi' şi" var. Markalar internetten reklam yapıyor, o reklamlara genelde "başkası yapmış" süsü veriliyor. Öylesi makbul, çünkü, filmler çok profesyonelce olunca çok reklam kokuyor... Halbuki tüketici kaynaklı içerikler (Consumer generated content) daha samimi geliyor insanlara....

Eee?

Nike+ zaten özü modayı yakalamak olan bir ürün. "Ipod ile bi' şi' yapıverelim" akımının en eli yüzü düzgün örneği. Dolayısı ile iletişiminde de en moda, en yeni akımlar takip edilmiş. Tüketici elindenmiş gibi yapan filmler itina ile YouTube'a kakılmış. Alın size tam stratejik planlama departmanlarının isteyeceği türden nike+ viralleri:

(Toplam 5 film var, gerisi YouTube'da)