Perşembe, Ocak 11, 2007

Kitleselleşme bazı markaları bozar mı?

Steve Jobs bir röportajında der ki: "There's a very strong DNA within Apple, and that's about taking state-of-the-art technology and making it easy for people"... Halbuki benim kafamdaki Mac markalarının hala "kullanımı kolay teknolojiler" sunmaktan daha önemli bir görevi var: en yüksek performanslı teknolojileri, en kompakt halde sunmak.

Çünkü benim kafamda Apple'ın temel hedef kitlesi, "trendsetter" özellikli, yaratıcı bir bakış açısı olan yenilikçi insanlardı(r); müzisyenler, tasarımcılar, reklamcılar, editörler, mimarlar... Apple bir muhasebe departmanında demirbaş bir ürün olmayı hedeflemez mesela ve şüphesiz bu tercihinden de gurur duyar.

Teknolojiden bahsederken icatçı olmaktan bahsetmiyorum. İlk kişisel bilgisayarı, ilk laptopu, ilk MP3 playeri ve ilk işletim sistemini düşünen kurum Apple olmadı. Ancak yaptığı her şeyi öncekilerden çok daha iyi tasarladı (ve daha iyi pazarladı).

Apple teknolojilerinin her zaman diğerlerinden -en azından bir adım- ileride olması gerektiğini düşünenlerdenim. Çünkü ancak böyle "yaratıcı" olarak tanımladığımız kitlenin markaya ilgisi sürdürülebilir. Çünkü teknolojiye bağımlı yaratıcılar, marka sadakati ve estetik özelliklerden etkilenir ama sonuda her zaman performansı tercih ederler, bu insanlar başarılı ve mutlu olmak için ihtiyaçlarını karşılayacak ve arzularını gerçekleştirecek ürünlere mecburlardır.

Apple'ın performans alanında kan kaybettiğini söylemek mümkün. Zaten artık kendilerinin de çok fazla teknoloji üretimi iddiaları kalmadı. Önce Intel ile yapılan işbirliği, şimdi de son basın toplantısında anons edildiği gibi kurumsal isimlerinden "Computer" kelimesini de çıkarmaları ve Apple Inc. olmaları ve tabi ki iPhone bunun bir göstegesi. Bunlar basit tesadüfler değil. Düşünün ki Porsche önce "Motorlarımı Toyota'dan alacağım, zaten ben tasarım markasıyım" diyor ardından da "işimizi otomotivle kısıtlamayacağız ve başka şeyler de yapacağız. Örneğin, bu mobilya Porsche markalı" diyor... (Not: Porsche'nin ayakkabıdan, mobilyaya ve hızlı tren sistemlerine kadar çok farklı ürünler tasarlayan Porsche Design adlı bir tasarım stüdyosu var, dolayısı ile zaten otomotiv haricinde de Porsche markalı tasarımlar var. Ancak ürünler değil tasarımlar Porsche imzalı olduğu için "performans otomobili markası" kimliklerini zedelemeden yönetiyorlar)

Öte yandan Apple'ın pazarlama becerisi o kadar yüksek ve zamanlamaları da -şimdilik- o kadar iyi ki, bizi bugüne kadar istediği gibi manipüle edebildi ve yaptıkları her şeyin başarılı olduğuna yürekten inandırdı. Apple'dan hiç şüphe duymadık. iPhone ve Apple TV lanse edilirken işlemci hızları gizlendi, onun yerine itina ile saklama kapasiteleri öne çıkarıldı, bunu bile sorgulamadık.

Marka "easy to use" iddiası ile hızla kitleselleşiyor, yaratıcılara özel bir marka olmaktan çıkıp sevgili muhasebecilerin de cebine, oradan evlerine ve sonra da ofislerine giriyor.

Dolayısı ile "easy for people" ihtirası, performans üstünlüğü hedefini çoktan geçmiş görünüyor. iPhone!a bakacak olursak bir sonraki adım da "convenient for people" olabilir. Bu da Apple'ın ticari anlamda mucizesi ama marka yönetimi anlamında sonu olma riski taşıyor.

Artık Apple'ın müşteri profili de değişti: dinleyiciler, takipçiler, "me-too"lar, "ay bu iPod'u kullanmak ne kadar kolay"lar, paris hiltonlar, "ama sevgilim çok şık değil mi?"ler ve tabi ki sevgili muhasebeciler...

Bunun en güzel ispatı da "Get a Mac" kampanyası. Apple'ın belki de ilk kitleleri, hiç Apple kullanmayanları hedefleyen ve pazar payı odaklı bu kampanyasının mesajı basit: "Ey tüketiciler, bu şişko ve aptal tiple mi takılmak istiyorsunuz, yoksa bu yakışıklı ve zeki gençle mi? Tercihinizi yapın ya 'loser' olacaksınız ya da 'cool'". Seviye bu, sofistikasyon bu...

Eskiden Apple aldığında, öncelikle en iyisini aldığını bilirdin ve iki-üç kart para ödemeye razı olurdun. Üstüne üstlük bu "en iyisi" için çok ciddi bir şeyden vazgeçerdin, alışageldiğin tüm Windows menşei bilgisayar kullanım alışkanlıklarından. Hatta şahane PC oyunlarından... Ama şimdi Apple alırken iki şeyden emin olabilirsin: öncelikle tüketici algısına göre "en popüler" ürünü aldığından, sonra da aldığın ürünün kesinlikle "easy for people" olduğundan.

Bence piyasaya çıkacak ürünler arasında bir tek Apple TV, HD teknolojileri ile uyumu ve Apple'ın teknoloji üstünlüğünü koruyan, üstün görüntü kalitesi algısı nedeni ile en başarılı Apple. iPhone ise beni hedeflemiyor, çünkü piyasada 3G uyumlu, 500 mHz işlemci hızına sahip, 9 saat konuşma ve navigasyon süresi sunan başka makineleri almayı tercih ederim. 2 megapiksellik bir kamerası ve wi-fi'ı olan bir "smart iPod"a sahip olmak gibi bir arzum yok. Üzgünüm, güzellik ve kolay kullanım da teknoloji sözkonusu ise beni çok etkilemiyor. Bilakis oyuncaklardan ziyade, cihazları seviyorum.

Steve Jobs şaşırabilir ama gözlüklü şişkolarla takılmak beni korkutmuyor, çünkü benim istediğim şekilde işlerini yaptıkları sürece ve performansları da daha iyiyse onları yönetebilirim.

Peki neden böyle bir makine piyasaya sundu Apple? Bence sebep basit, fiyat avantajı nedeni ile kolayca kitleselleşebilmek için seçilen "portable audio" dünyasında artık Steve Jobs geride kalmaya başladıklarının farkındaydı. PSP'yi takip eden dönemde iPod'a video özelliği ekleyen Apple, Microsoft Zune'un ardindan da bir tek wi-fi özelliği ekleyip yeni bir model çıkarmayı doğru bulmadı (ki haklılar). Üstelik PSP'nin bir PlayStation ve Zune'un bir de Xbox bağlantısı var ki, bu platformda Apple'ın bu markalarla rekabet edebilmesi ve bu şekilde kitleselleşmesi mümkün değildi (Bu arada Nintendo Wii'nin ne kadar "Apple"ımsı bir ürün olduğunun farkında mısınız?)

Dolayısı ile Apple markasının "zengin" olmak için "kitlesel" bir cin fikre ihtiyacı vardı. O yüzden taa iki buçuk yıldır üzerinde çalıştıkları iPhone'u, tam da içlerine sinmese de, piyasaya atıverdiler. Kendi adıma Haziran'da piyasaya çıkacak versiyonun hemen bir kaç ay sonrasında daha eli yüzü düzgün bir iPhone'un seri üretime geçeceğine yürekten inanmak istiyorum.

Peki bu durumda ileride ne olacak?

Ürün Haziran'da çıkıncaya kadar rakipler stylus istemeyen başka modeller piyasaya sunmuş olacak. Yine de Apple'ın muhteşem pazarlamacıları Haziran'da müthiş bir PR kampanyası ile tüm ünlülerin iPhone kullandıları(?) bilgisini hedef kitle ile paylaşacaklar. Herkes çok heyecanlanacak, ilk gerçek iPhone'a dokunduğunda insanların gözleri yaşaracak, dayanamayıp hemen alacaklar, hatta daha dokunmadan bile ABD'den sipariş edecekler. Markaya aşık oldukları için ürünün hiçbir eksiğini görmeyecekler, onu çok sevecekler. Sonra bir sürü anlamsız yerde, "kel alaka" insanda da aynı telefonu görecekler. Bir de bakacaklar ki heryerde, renk renk iPhone'lar var, dolayısı ile iPhone'un artık o kadar da özel olmadığını düşünecekler. Ve sonra da artık çok da Apple hayranı olmadıklarını farkedecekler. İşte tam da o anda Apple başka bir "güzel beyaz gadget" piyasaya sürüverecek... ve tekrar heyecanlanacağız.

Ben bu filmi görmüştüm ama bir sonu da vardı, sonunu da gördüm... Hatırlar mısınız, Air teknolojisi ile kalbimizi kazanan Nike, neler oldu da bir anda yerini Puma'ya, New Balance ve hatta Asics gibi daha az kitlesel markalara bıraktı. O filmi hatırlayın, Nike'ın kitleselleşmenin yükünü nasıl kaldıramadığını da hatırlayın. Sonra da aşağıdaki video'yu izleyin. İyice hatırlayın.

Hiç yorum yok: