coca cola etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
coca cola etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çarşamba, Ekim 13, 2010

Yapılamaz diye bir şey yok eğer yapılabiliyorsa


TED'de Melinda French Gates'nın bu konuşması STK'lara ilham vermek için yapılmış: dünyanın ücra, yoksul bölgelerine nasıl ulaşılır ve neyi yanlış yapıyorsunuz sorularına cevap veriyor. Verirken de aslında çok ironik bir yöntem seçiyor ve STK'lara Coca Cola gibi davranmalarını öğütlüyor.

Biraz incitici gibi görülebilir; ilacın ulaşmadığı yere kolanın gidebildiği gerçeği... Kapitalizmin sevimsiz yüzü... Ama madalyonun diğer tarafından bakınca, en azından istenildiğinde bu bölgelere ulaşılabildiğinin ispatı. Ulaşılamamasının bahanelendirilemeyceğinin, modelin belli olduğunun ve istenildiğinde yapılabileceğinin. Dolayısı ile aklı başında -antikapitalist ya da değil- her insanın STK ve devletlerden yeni taleplerde bulunması gerektiğinin haklı bir göstergesi. "Coca Cola'nın ulaşabildiği her yere adaletin de ulaşması" bir devlet standartı olabilir mesela... Örneğin, Diyarbakır Cezaevi Kantini'nde Coca Cola var mıydı acaba?

(Bu ülkede bir süredir dış gündemi yok sayıyoruz ve kendimin de artık ufak ufak dünyadan kopartıldığını hissediyorum, o yüzden bu lokal örnek harici lokal örnek vermeyeceğim bir süre... Şili madencileri hariç dünyada altı milyar insan daha olduğunu unutmamak gerek.)

Bugün Açık Radyo'da duydum, Haiti'deki enkazın sadece %2'si kaldırılmış henüz, ABD söz verdiği yardımın beş kuruşunu bile göndermemiş. George Clooney de Nespresso makineleri götürmemiştir tahminimce... Ama eminim Coca Cola o bölgede hala vardır. Üstelik, korkarım, karlıdır.

İşin sevimsiz kısmı bu. Ama biraz olumlulamak için zorlarsak dünyanın bu bir numaralı markası ve kapitalizmin logosu olan şişe, her yere gidebiliyorsa bu bölgelere gitmeye değer demek değil midir? Sonuçta ABD yasaları gereği kar odaklı olmak zorunda olan Coca Cola boşuna mı gitmektedir her yere... Demek ki bu bölgelerden umut kesilmemelidir. Demek ki bu bölgelerdeki insanlar dünyadan umut kesmemiştir, "optimizm"leri sürmektedir.

Demek ki yukarıdaki Melinda French Gates konuşması dikkatle dinlenmelidir. Bundan sonra adalet, hizmet ve temel hakların ulaşmadığı yerlerde konuyu bahanelendirmeye çalışan politikacı ya da bürokrat ya da memurlara fırsat varsa hesap sorulmalıdır.

Bu sunum sadece STKlar açısından ilham verici değildir. Kendi adıma biliyorum ki, sadece "kitle"ye değil en ucraya dahi iletişimi ulaştırmanın gereği asla ihmal edilmemelidir. Ve bunu lümpen TV reklamları ile değil de o insanların gerçeklerine saygı duyan bir yöntemle yapmak önemlidir.

Pazartesi, Eylül 06, 2010

Yanlış yerde sosyal fikir aramak

Uzun zaman oldu dünya kupası biteli ama ortada dolaşan gol kutlamaları videoları beni Coca Cola'nın çok pahalı sosyal medya stratejisine çamur atmaya mecbur etti. Yapacak bir şey yok.

Hatırlarsınız (belki), dünya kupası çılgınlığında bir 90 Türk kampanyası peydah olmuştu Coca Cola'dan... Bir kaç reklam filmi vardı kampanyada ama az'cık hatırlasanız yeter.

Alinin Zurnası | video.mynet.com


Neyse efendime söyliim... Bu kampanyanın yanısıra K'naan'ı damarlarımıza zerk ettiler...


Ama bir de güzel mi güzel bir global kampanya daha vardı vizyonda...


Şimdi 90 Türk zaten sosyal medya kampanyası sanılarak yürütüldü, çünkü internette olan "bi şi gönder, bi şi oyla" kampanyalarının hepsi sosyal ya (?)... bir de yanında twitter, facebook kutucukları filan oldu mu... sosyalliğinden yenmez...

K'naan'ında videosunu yere göğe her yere yaymak için para saçıldı... O da çünkü gençlerin kendi aralarında "paylaşmak" isteyecekleri bir malzeme(?). Ama şu zavallı Roger Milla bir türlü sosyal yeteneklerini gösteremedi Coca Cola camiasına...

Hatta bu dev marka o kadar yanlış anladı ki bu fikrin sosyal değerini, bunu şöyle değerlendirmeye çalıştı:

Yazık ki ne yazık.

O gün bugündür her gördüğüm gol kutlama videosu niyeyse beni üzüyor. Bu kadar güzel fikir nasıl da kaynadı diye. Bir yanda dünya kupası sponsoru dahi olmadan "geleceği yazmak" fikri ile adeta yaşayan bir kampanya yapan Nike, diğer yanda her şeyi yapabilme yetkisi olan ama burnunun ucunu dahi göremeyen Coca Cola...

Yer gök, gol kutlama videoları ile doldu, Roger Milla aklımızda ama Coca Cola çoktan unutuldu.


Goal Fishing Celebration from Victor Rivine on Vimeo.


Yalan mı?

Perşembe, Temmuz 29, 2010

Coca Cola ve sosyal medya

WARC'ın işbu makalesinde Coca Cola'nın sosyal medya imparatoru ve global interaktif pazarlama grup direktörü Michael Donnelly'nin markanın sosyal medya stratejisi ile ilgili bir değerlendirmesi var. Aylar önce nete bir powerpoint dokümanı düşmüştü hatırlarsanız, o dokümanı görenler eminim biraz hayal kırıklığı hissetmişlerdir, nitekim doküman hala Coke Zero-Montos deneyinden bahsediyordu, hala facebook kafası sayıyordu ve Expediton 206 projesini başarılıymış gibi anlatıyordu... Bu yazı da aslında bunun bir benzeri ancak dramatik olan yazının sonunda ortaya konan 10 temel prensip:
* “Social media is a tactic and should always be in support of brand objectives.”
* “Keep it simple and intuitive—fewer objectives are better.”
* “It’s silly to start from zero—tap into existing communities.”
* “Become good friends with Legal: Questions arise around every corner.”
* “Always work with pros...There is no ‘sticking your toe in the water’”
* “Treat each new community as an entirely new market.”
* “Moderation is a must!”
* “Always respect privacy.”
* “Scale only when you’re ready and then do it right!”
* “Having an awesome team really helps!”

Çevirmeye üşendim, kopi-peyst... idare edin artık. Sadece hemfikir olduğum kısımları kalınlaştırıp altını çizmek istedim. Göremiyor musunuz kalın bir metin, allah allah!

Coca Cola'nın sosyal medya stratejisinin uzantısı olması, marka yöneticilerinin "kutunun dışında" düşünme yeteneklerinin gösterdiği ve çok dikkat çekici bir uyandırdığı heyecan/yatırılan para oranı taşıdığı için de bu videoyu da görmenizi istedim, çekinmeyin yeyin;

Ya bu arada Facial Profiler'a ne oldu?


Cuma, Ocak 22, 2010

Matematik sorusu

Reklamcılıkta matematik tehlikeli bir oyuncak. Senelerdir PG gibi bir pazarlama ekolü her işini matematikle yaptı. Araştırma sonuçlarına göre hesapladı, saniyesi saniyesi, milimi milimine elindeki dataya da uydu. Ancak sonra kendi markalarının iletişimlerinin dahi birbirinden farklılaşmadığını farkedip daha koordine ve daha yeniliğe açık bir tavırlar ufkunu genişletti. Hala da olmuş değil, matematik omurgası öyle kolay esnemiyor.

Matematik teoriktir. Çok basit; iki kere iki dört yapmaz. Çünkü günlük hayatta iki diye bir şey yok... Tavuk var, sümük var, olimpiyatlar bile var ama iki yok. Değişkenleri öyle ya da böyle teorik ve dolayısı önceden tanımlanan bir bilim. Örneğin; x+y dediğin duruma göre sıfıra eşittir, duruma göre sonsuza gider, duruma göre negatiftir. Ama o "durum" önceden belirlenir. Yani x+y tesadüfi bir sonuca varmaz. Her denklem matematiğin öngördüğü şartlar ve sabitlere göre hesaplanır.

Halbuki gerçek hayatta asla "ceteris paribus" mantığı ile yaşamıyoruz; "Tüketicinin hayatının her gününün aynı ve pozitif olduğu varsayımını sabit alarak ambalajımızı hesaplayalım" denemez.

Yanlış anlaşılmasın, iletişimde matematik olmaz demiyorum, iletişimin ana belirleyicisi matematik olmaz diyorum. Yani bir odaklama gurubu yapıp yeni ambalajın (y diyelim) eski ambalajdan (x) daha iyi olacağını iddia edemezsiniz. "Ambalajımız x artık tüketici tarafından negatif değelendiriliyor, yenilemek lazım" diyebilirsiniz. Ama tüketici görüşlerine göre y tasarımını seçemezsiniz. Bu matematik belirleyiciliği ile karar vermektir. Halbuki bu karara baz olan matematik gerçek değildir. Anlıktır, eğilim yansıtamaz, o an için belirlenir. bu matematiğe bağlı alınan kararın çalışacağını ummak, "ceteris paribus" beklentisine girmektir. Halbuki tüketici eğilimlerini hesaplayarak geleceğe dair tasarım trendleri belirler ve buna uygun bir z tasarımı yaparsanız muhtemelen o grupta parlamayan z, bir kaç ay sonra rafta parıldayacaktır. Bu ise iletişimde matematik kullanmaktır.

Ki matematik olarak mükemmel olanın başarılı olacağı da garanti değildir. Sadece olasılık artırır ve belli bir güven aralığı içinde yüksek olasılık verir. Topun yuvarlak olma hali gibi yani; sen 90 dakika çok iyi oynarsın ve rakibin tek atakla maçı kazanır. Sen sürekli iletişim yaparsın, 360 derece yaparsın, medyan ve kreatifin optimizedir, filmde yönetmenin kaçıncı saniyede paketi göstereceği bellidir. Zaten diğer P'leri ceteris paribusdur. Sonra rakip senin araştırmalarına göre hiç de popüler olmayan bir ünlüyle bir aylık bir TV kampanyası yapar, uyuz bir cingıldır içerik de, prodüksiyon da kötüdür üstelik, ama tutar. Sen yarım puan pazar payı yükseltmek için uğraşırken, o iki puanı da senden alır gider.

Çünkü kimse matematik izlemeyi sevmez, herkesin gözü "yeni" ve "farklı" olana kayar. Matematik sürpriz sevmez ama insanlar sever. Matematik alışveriş de yapamaz.

Matematikte iki her zaman ikidir, aynı ikidir, eşittir. Halbuki iletişimde iki bazen azdır, bazen fazla. Bazen hayal kırıklığıdır ve bazen de vaat aşımı. O nedenle nehrin aynı suyunda ikinci kez yıkanılamayacağı gibi aynı fikir iki kez arka arkaya çalışacak diye bir varsayım da yapılamaz. O nedenle her seferinde sıfırdan ve sadece o an düşünülerek iletişim yapılmalıdır. Süreklilik için süreklilik diye bir şey olmaz. Başarı esastır, süreklilik ikincildir.

Dolayısı ile iletişimi matematik yönetmemelidir.

Zaten hemen hemen tüm kreatif direktörler, matematikten ve araştırmalardan anlamaz. Ve o nedenle sürekli -nedense- matematikçilere abes gelen bir içgüdüden söz ederler. Bir projenin başarı potansiyeli ile ilgili projeksiyonlarını içgüdüsel olarak yaparlar. Gözlem ve içgüdüleri ile işi yönetmek isterler.

Aslında bazıları bu içgüdüler konusunda şanslıdır da. Çoğunun içgüdüleri ise matematikten bile daha muğlak bir teori bulutundan ibarettir. Bu garip teoriler içinde önünü göremeyen ve bir kişinin içgüdeleri ile hareket etmekten (haliyle) çekinen pazarlamacı, odaklama gruplarının ve araştırmaların "vasat" matematiğine sığınır. Bu güvenli alanın içinde küçük başarılarla tatmin olan sistem de bu "risksiz" yolu bir sektörel alışkanlık haline getirir.

Dolayısı ile iyi kreatif direktörlerin vardığı müthiş fikirler de beğenilse bile eldeki araştırma vasatları ile kırpılır, kesilir ve tüm büyük fikirler bir matematiğine uydurulur.

Sürpriz öldürülür.

Uzatmayayım. "Happiness Factory" öyle ya da böyle matematiği de güçlü ama kreatif fikri daha güçlü bir işti. O filmi de taşıyan fikir önce "Coke side of life" ve sonra "Open Happiness" platformuna oturtuldu. Onlarca film yapıldı ve izlendi ve sevildi. Ama tabi her seferinde kreatif esas, matematik esası aşamıyor. O zaman da cascavlak matematik bir anda ortaya çıkıyor.

Aşağıdaki filmde, ürüne ait bir rasyonel fayda öne çıkarılmış: kafeine bağlı uyku açıcı fonksiyon. Hatip; "Ders çalışırken kahve değil kola için" diyor özetle. Ama her şey o kadar ölçülü biçili ki bu matematik doğruluk çabası fikrin önüne geçiyor. Mesela saat 11:00. 'Sabah olmasın, dolayısı ile kahvaltıdan önce aç karnına tüketimi özendiriyoruz sanılmasın hesabı' filmin en dominant öğesi.

Sonuçta da ortaya matematik esaslı bir iş çıkmış. Bu matematik içinde vasatlaşmış, küçülmüş, yapaylaşmış:



E peki niye bunca şeyi yazdım. Sebebi şu, hani diyorum ya planlamacının işi fırsat yönetimidir diye. İşte matematiği doğru kullanmak da bu yönetim fonksiyonunun önemli bir parçası. Kreatif içgüdüyü, matematik ile örtüştürebilmek bizim işimiz. bunu yapabilmek için de matematiği esas alarak en geniş kabul gören vasata göre kreatif iş çalıştırmayı seçebilirsiniz ya da matematiği kullanarak kreatif içgüdünün içine sinecek bir içgörüye ulaşabilirsiniz. Herkese ikincisi doğru gelecektir ama orada da başınızda başka bir bela vardır. Kreatiflerin çoğu size o içgüdüyü çalışmaya başlamadan bir ayaküstü toplantıda tanımayamaz. O içgüdü çalışırken, o proje ile oynaşırken ortaya çıkar. Dolayısı ile o asıl sorun şudur:

O içgüdüyü siz bulup sonra brife gizleyip ve sonra da onu ekibinize yeniden keşfettirip sahiplenmelerini sağlayabilir misiniz?

Cevap veriyorum: Her zaman yapamam (matematiksel olarak çoğunlukla yapamam). Çünkü işin gereği matematik esaslı müşteriden brifi alırken ister istemez (empati gereği) matematikten sürece başlıyorum ve dolayısı ile içgüdümden önce matematik devreye çoktaaan girmiş oluyor.

Çok uzun oldu, çok.

Salı, Aralık 30, 2008

"Optimism is overrated" noktasındayım ömrün

Yahu Pepsi, gel sana iki çift lafım var. Sen kimsin dersen, kimse değilim, haddim de sana strateji öğretmek değil ama belli ki ikimizden biri fena yanılıyor. Sen gel bi anlat bana, ben de anlayayım. Sen niye o logoyu BBDO'ya değiştirdin de logo lansmanını TBWA'e yaptırmaya karar verdin? Sen ki başını birine kıçını birine yaptırdığın bir işin bir Kore otomobili gibi her trendden çalan bir 'mash up' olacağını bilirsin. Hadi onu geçtik, hadi diyelim ki zaten bu bir senelik bir geçişti, biz yeni duyduk, diyelim ki bizim bilmediğimiz çoook şey var.

Peki ikinci sorum şu, rakibinin marka özünün "optimizm" olduğunu bile bile neden sen de aynı kulvara geçersin? Nedir bu; bir "challenger"ın liderle aynı platformda yüzleşmesi desek, bunu daha önce yaptın da işe mi yaradı? Bir örnek ver. Bi' de niye onların platfomu, onu anlamıyorum. Platform da bir şey olsa; Optimizm. Toyota, Orange, Absolut, Coca Cola.... her yanımız optimizm. O kadar çok optimist marka var ki, artık işin inanırlığı ve bağlayıcılık niteliği bitti.

Aferin. Yine çoktan demode olmuş bir trend yakaladınız. Niye mi böyle oldu, çünkü kararlarınızı tüketici araştırmalarına bakıp veriyorsunuz, tüketici araştırmaları size geleceğin nerede olduğunu söylemez, sadece geçmişin hesabını verebilir. Canlı konser kaydı gibidir, sonra izlersiniz ve sizin yaptığınızı sandığınızla gerçeğin arasındaki farkı görüp analiz edersiniz. Geleceği bilmesi gereken tüketici değil sizsiniz, çünkü optimizm tam da bununla ilgili, geleceği görmeyen ve bunu tüketicilerine soran marka optimist olamaz. Lider de olamaz, yenilikçi de.

Koşun Coca Cola'nın ardından ve tam 3 yıl gerisinden. Bravo.

Şimdi ne olacak? Kola savaşlarında tüketiciyi zerre ilgilendirmeyecek bir yeni mücadele başlıyor;
Optimism vs Generation optimistic

Ama Pepsi'nin haline bakarsak bu mücadelenin kazananı baştan belli. Çok değil en fazla iki yıl sonra Pepsi yeni bir denize yelken açar.

Güzelim "Generation next" tam da optimizmin göbeği değil miydi hey Pepsi, ordan niye koptun. "Dare for more"a ne oldu?

Şimdi neredeyiz?
http://refresheverything.com/

Bu bir kampanya web sitesi. Sitede ne var, reklam filmi. Altında da YouTube şeffafıyla. Başka ne var... hiç. Belli ki amaç "refresh everything" demenin bir adım ötesi değil. Yuh. İnternet böyle mi kullanılır...

Film ayrı hikaye. Tek laf etmeyeceğim.


Internet nasıl kullanılır, TV nasıl kötü kullanılır örneklerimizden sonra açıkhava ve diğer medya nasıl kötü kullanılır görmek için size AdAge yolları göründü. Ben sinirlendim, gidiyorum, biraz optimizm alıcam.

Çarşamba, Eylül 12, 2007

"Coke side of the world", 5. sezon

Bugün bir Coca Cola reklamı daha gördüm de, artık içimin sıkıldığını farkettim. Coca Cola o kontrolsüz, teen-ager dev elleri ile neye dokunsa tadını kaçırıyor. Her adımı büyük, aşırı ve gürültülü. Yiyebileceğinden fazlasını tüketiyor, aç gözlülüğü ile her şeyin cılkını çıkarıyor.

"Coke side of the world" dünyası da böyle oldu. Nerede Microsoft Zune'un "yenisi çıktı mı acaba" diyeceğiniz, her biri bir diğerinden farklı paylaşım (sharing) filmleri, nerede nereye koştuğunu bilmediğimiz "happiness factory" dünyası.

Bence "happiness factory"ye devam etmeye çalışırlarsa iş "the lost" gibi bir şey olacak. Mesela bugün gördüğüm filmi kafanızda "happiness factory" ile aynı düzleme koyun bakalım. İnsanın beyni, ve dahası verilen onca emeği düşününce içi acıyor.

Perşembe, Temmuz 19, 2007

Ah şu Mentos'tan ben de alsaydım...

Önce "Diet Coke + Mentos" viralleri dünyayı sardı, YouTube'da en çok hit alan "Diet Coke + Mentos" videosu 6 milyon kişiye ulaştı. Coca Cola'nın yaptığı viraller defalarca ödül aldı (ben birini haber yaptım), devamları yapıldı ve tüketiciye yansıdı. Yüzlerce tüketici kaynaklı viral de nette yayıldı.

6 milyonun izlediği:


Ödüllere boğulan seriden bir film:


Ve bu başarılı kampanyanın ardından Pepsi de aynı rüzgardan faydalanmak istedi. Fikirde yapabildiği tek değişiklik erkek yerine kadın kullanmaktı


Ve onları en azından daha iyi bir fikirler Mountain Dew takip etti:


.... ve daha kimler kimler.

En son rastladığım Carlsberg "La Virale"i bu çılgınlığı bir daha hareketlendireceğe benzer. Hadi hayırlısı...



Çaya mentos koysam bi şi olmaz, di mi?

Perşembe, Haziran 28, 2007

Sıkıcı olabiliriz ama asla aptal değiliz

...Büyük şirketler adına söyledim bu cümleyi. Coca Cola, Microsoft, GE, GM, BP... Bu büyük -hatta dev-, -hatta dünyanın en dev- bu şirketleri iletişimlerinde de mecburen biraz hantal ve az-cesur kalabiliyorlar ama aptal da değiller, o kesin.

Daha önce Coke Zero'nun ne yahşi viralleri olduğu konusun bir haberimde yer almıştı. Ama Coke Zero zaten Coke yaninda daha yenilikçi ve esnek bir marka ve ekip.

Bugün yine bir Coke viral denemesine denk geldim ve kendi kendime "off" dedim. Düşük bir puan verdim, öğrencideki çaba ve iyi niyete istinaden ama yine de "off" dedim, ya off

Pazartesi, Ocak 08, 2007

Advertising Age de kabullendikten sonra....


Yandaki kapagi Adpulp üzerinden gördüğümde şaşırdım. AdAge'in tüketici kaynaklı içeriklerin (consumer generated content) önemini kabullenmesi değil elbet de beni şaşırtan, bunu konvansiyonel ajanslara karşı adlı adınca bir 'tehdit' olarak işaret etmesi.

AdAge'in ilgili makalesinde Mentos-Diet Coke videosunun özellikle Mentos'a yaptığı muhteşem katkıdan dem vurarak işe başlayıp, tüketici kaynaklı içeriklerin kullanıldığı başka örnekler de veriyor.

Çok ilginç ve "yeni" bir makale olmasa da vurgusu itibarı ile tarihi bir önem taşıyabilir. Öyle ya, sektör viral, gerilla, ambient gibi kavramların bir sezonluk bir moda gibi, gelip geçici olmadığını kabullendi. Oh be...

Şimdi kafamdaki soru şu: acaba şimdi 'kaybeden' ajanslar bu kavramlarının neden gelip geçici olmadıklarını analiz etmeye ve bu analiz ışığında bir iletişim reformuna yönelecek mi, yoksa tez elden "consumer generated content" kavramının da içini boşaltacak "urban spam"ler üretmeye mi başlayacak?

Hemen konu ile de ilgisi olduğundan orijinal Mentos deneyi ve onun arkasından hortlayan bir "urban spam" örneği: Pepsi Girl...



Pazartesi, Aralık 04, 2006

CPB'nin yeni eğlencelikleri

CPB gibi bir ajans viral iletişime bu kadar çok inanıyorsa, herkes inansa iyi olur. Burger King'in Brooke Burke videoları (örnek) ve VW "unpimp my ride" (örnek) gibi çok çarpıcı viral filmlere imza atan Alex Bogusky'nın ajansı, son günlerde Coke Zero ve Haggar ile yine gündemi yönetiyor...

İşte Haggar:








COKE ZERO için yapılan ve Coca Cola company için fazla zeki viral: