Bir kaç yıldır ideal reklam ajansı lokasyonu için plazaların değil alışveriş merkezlerinin çok daha anlamlı olduğunu yarı ciddi söyleyip duruyorum. Yarı ciddi, çünkü İstanbul'da metrekare fiyatları düşünülünce bu ütopik bir durum. Ama yarı da ciddi çünkü tüketiciyi ikna etmeye odaklı insanların beyaz yakalı saraylarında yaşaması bir garip. Tüketim pompalayan bir sektörün tüketimin kalbinin attığı yerde olması bence çok daha akılcı. Ve hatta ciddi ofis ortamında, kapalı kapılar ardında da çalışmamalı reklamcılar. Ajanslar içinde insanların rahatça dolanabileceği yarı müze yarı cafe tadında yerler olmalı. Çünkü reklamcılar sanatçı filan değil, izole stüdyolara ihtiyaçları da yok. Reklamcılar birer gözlemci ve manipülatör, o yüzden gerçek yaşamla bağları güçlü olmalı (Bunu söyleyen de bir asosyal). Malum zaten artık hemen hemen tüm ajanslar daha özgürlükçü ve rahatlatıcı ofis mimarilerine yöneliyorlar ama terzi-sökük misali en temel gereklliliği atlıyorlar; içerik ve mecra uyumu. Her nasıl ki futbol maçları arasında kimse hijyenik ped reklamı yapmıyor, dolayısı ile Maslak'ın ortasında ofisinin "amma da minnoş" olmasının, ya da Taksim'in göbeğinde snoblamanın pek anlamı yok.
Dünyada böyle bir ajans var mı bilmiyorum. Cafe'si olan, müzesi olan, mağazası olan, vb var ama çalışma alanı kamuya açık bir alanda olan ajans olup olmadığı konusunda bilgim yok.
Neyse.
Ogilvy Londra bu kadar radikal davranamasa da (malum wpp ajansı olunca "makul" olmak zorundasın) bu yöne doğru bir adım atmaya hazırlanıyor: Idea Shop
Elbette bu sadece bir PR adımı, göstermelik ve yapay (wpp dedik ya). Elbette içeriye sıradan insanlar girip iki dakika bir art direktörle sohbet edemeyecek. Ancak ipad'in yeni bir dönemin başlangıcını işaret etmesi gibi bu girişim de yeni bir eğilimi işaret ediyor olabilir.
En azından ben öyle bir ajansı hayal etmeyi sürdüreceğim.
1 yorum:
yazıyı okurken insanın aklına direk istanbul nişantaşındaki pradanın arkasındaki "dükkan" geliyor. aynı mantık, zekice ve uygulanabilir geliyor bana.
Yorum Gönder