TED'de yine ilham verici bir sunum izledim:
Biraz işin kavramsal yanını düşünmek için; pazarlama ezberlerine sığınmadan, "sosyal" kavramını "Facebook" terimi sanmadan düşünmek için oldukça anlamlı bir sunum olduğunu düşünüyorum. Hatta dijitalcilerden çok PRcıların izlemesi gereken ve kamuoyu yaratmanın ve algı yönetimininin nereden başladığının özüne dair fikir edinmeyi sağlayan bir konuşma. Bu kadar övdükten sonra, buradan -çok da meslek sırrı ve yeni projeler açık etmeden- nerelere varırız, ona geleyim.
Şimdi formül şu; bu konuşmayı hastası olduğum BBH'in dahisi Jim Carroll'ın işbu makalesi ile birleştirelim. Ne diyor Carroll: dünya reklamları 80'lerin otomobilleri gibi, hepsi birbirine benziyor. İçgörü tapınması sonucunda matematik formüller gelişti ve bunlar yerleşti, halbuki herkes birbirine benzerse yine sıfır noktasına döneriz. Bu dilema yeni değil, yılların meselesi... Yani matematik olanın makul, makul olanın normal, normal olanın sıradan olması ve bu yüzden sıradan olanın hep yaratıcı olanı baskılaması.
İşte bu dilemanın çözümü de yukarıda izlediğiniz video. Parçalar birleşiyor mu bilmiyorum. Ama eğer zaten vasatla araştırma yaparsanız ve vasatın içgörülerinden hareket ederseniz, vasata göre ürün tasarlar ve vasata iletişim yaparsanız aslında bir kulaktan kulağa oyunu oynamış olursunuz, asıl içgörünün yaratıcısı değil üçüncü kuşak taşıyıcısı ile hep zamanı geriden takip edersiniz. "Fikir yaratıcıları" sadece ajanslarda yok, tüketiciler arasında da var. Onlar "atıf yaratıcıları". Onları nasıl bulabileceğinizi video söylüyor.
Onları bulduktan sonra ne yapacağınızı da Caroll söylemiş. İşte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder