TED'de yine ilham verici bir sunum izledim:
Biraz işin kavramsal yanını düşünmek için; pazarlama ezberlerine sığınmadan, "sosyal" kavramını "Facebook" terimi sanmadan düşünmek için oldukça anlamlı bir sunum olduğunu düşünüyorum. Hatta dijitalcilerden çok PRcıların izlemesi gereken ve kamuoyu yaratmanın ve algı yönetimininin nereden başladığının özüne dair fikir edinmeyi sağlayan bir konuşma. Bu kadar övdükten sonra, buradan -çok da meslek sırrı ve yeni projeler açık etmeden- nerelere varırız, ona geleyim.
Şimdi formül şu; bu konuşmayı hastası olduğum BBH'in dahisi Jim Carroll'ın işbu makalesi ile birleştirelim. Ne diyor Carroll: dünya reklamları 80'lerin otomobilleri gibi, hepsi birbirine benziyor. İçgörü tapınması sonucunda matematik formüller gelişti ve bunlar yerleşti, halbuki herkes birbirine benzerse yine sıfır noktasına döneriz. Bu dilema yeni değil, yılların meselesi... Yani matematik olanın makul, makul olanın normal, normal olanın sıradan olması ve bu yüzden sıradan olanın hep yaratıcı olanı baskılaması.
İşte bu dilemanın çözümü de yukarıda izlediğiniz video. Parçalar birleşiyor mu bilmiyorum. Ama eğer zaten vasatla araştırma yaparsanız ve vasatın içgörülerinden hareket ederseniz, vasata göre ürün tasarlar ve vasata iletişim yaparsanız aslında bir kulaktan kulağa oyunu oynamış olursunuz, asıl içgörünün yaratıcısı değil üçüncü kuşak taşıyıcısı ile hep zamanı geriden takip edersiniz. "Fikir yaratıcıları" sadece ajanslarda yok, tüketiciler arasında da var. Onlar "atıf yaratıcıları". Onları nasıl bulabileceğinizi video söylüyor.
Onları bulduktan sonra ne yapacağınızı da Caroll söylemiş. İşte.
TED etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TED etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cuma, Eylül 17, 2010
Perşembe, Ağustos 02, 2007
Gerçeklik
Bazen kendimi bir sirk hayvanı gibi hissediyorum. Mikro açıdan; zengin ve yabancı bir patronla ve sosyal olarak kendi insanını zerre kadar önemsemeyen ve anlamaya çalışmayan bir takım çağdaş(?) yaratıklarla çalıştığım için... Makro açıdan ABD'nin "yabancıyı yabancılaştırma" konusunda verdiği apansız bir mücadele sonunda müslüman bir ülkede yaşıyor olduğum, beni ve benim yaşam tarzımı yok sayan bir devletin yönetiminde kaldığım için uzun süredir kendimi bir garip hissediyorum. Garip, farklı, yabancı, dışlanmış, önemsiz, zayıf...
Bugün çok uzun süredir zevkle takip ettiğim TED'de rastladığım bir konuşmacı benim bu ekşi hisle daha da sert yüzleşmeme neden oldu. Sadece Afrika'lı ve fakir olması nedeni ile (lise mezunu olduğu ve kütüphane olan bir yerde yaşayacak kadar şanslı olması ihmal edilerek) basit bir makine yapması ayakta alkışlanan bir genç William ve onun bir kaç ampül ve iki radyoyu çalıştırabilecek bir güce sahip olması insanları şaşırtıyor. Vay canına. Sonra farkettim kendimin de benzer bir durumda olduğunu. Zengin ya da batılı ya da türbanlı ya da erkek ya da hristiyan ya da zalim olmadığım için bu düzenin beni bir şekilde küçümsüyor olduğunu farkettim.
Ve güldüm, kendi güçlerimi bildiğim için.
Bugün çok uzun süredir zevkle takip ettiğim TED'de rastladığım bir konuşmacı benim bu ekşi hisle daha da sert yüzleşmeme neden oldu. Sadece Afrika'lı ve fakir olması nedeni ile (lise mezunu olduğu ve kütüphane olan bir yerde yaşayacak kadar şanslı olması ihmal edilerek) basit bir makine yapması ayakta alkışlanan bir genç William ve onun bir kaç ampül ve iki radyoyu çalıştırabilecek bir güce sahip olması insanları şaşırtıyor. Vay canına. Sonra farkettim kendimin de benzer bir durumda olduğunu. Zengin ya da batılı ya da türbanlı ya da erkek ya da hristiyan ya da zalim olmadığım için bu düzenin beni bir şekilde küçümsüyor olduğunu farkettim.
Ve güldüm, kendi güçlerimi bildiğim için.
Çarşamba, Haziran 06, 2007
Vay canina!
Dijital dünyanın bu kadar hızlı ilerlemesi hem ne güzel hem de amanın!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)