Perşembe, Mayıs 13, 2010

Twitter'dan Bora, Ankara'dan Deniz ve İstanbul'dan Muammer için çalıyorum: Yaşandı Bitti

Sabah garip bir üçülem (ikilem bile değil)içinde meydanalara konuşma yapar gibi düşünürken buldum kendimi. İçimde tutmayacağım.

Nasıl olur da bir ülkede bir yandan Baykal'a bakıp "teknolojinin ahlaksız kullanımı" konusunda herkes; hükümet, muhalefet, STKlar, Tüsiad, sokaktaki insan, vb.... ortak bir ağızla lanetler okurken, öbür yandan Twitter çökertmiş bir Bora adeta kahraman gibi görülür. Ahlaksız mı arıyorsunuz? Önce medyanıza sonra birbirinize bakın. Tüm dünyayı dize getiren dahi çocuk Bora... Nasıl ya? Chatroulette'i yazan Ternovskiy 18 yaşındayken Palo Alto'ya davet edildi ama Bora ne olacak? Bir daha gazetelere çıkabilmek için daha büyük bir eylem peşinde koşacak, mesela kredi kartları şifrelerini ele geçirebilmek gibi... Bu mu deha, şu acaip kompleksinizin ecnebi medyasında günde en az bir kez "Türk" kelimesini görmeden kaşıntısı dinmiyor mu?

Ona ilave olarak defalarca berbat yönetimi nedeni ile temel haklarımızı bize dar eden Muammer Güler'in de ilk "başarılı" 1 Mayıs yönetimi sonrasında terfi etmesi de benzer bir kistik yapının parçası değil mi? Niye kimse yüklenmiyor, niye kimse bu neyin terfisi demiyor? Niye kimse kazan ölünce kimse ses etmedi, doğurunca niye ödül diye sormuyor?

Bence olaydaki ortak kaygısızlık ve saygısızlık odakları özetle şöyle:
1. Baykal kimseyi zerre kadar ilgilendirmeyen, sadece karısına hesap vermesi gereken bir konuya dayanarak istifa ederek, muhafazakarın muhafazakarı bir politik istifa sebebi standartı belirlemekle kalmadı, gider ayak Pennsylvania'ya selam çakarak geri dönüşünde daha bile "ahlakçı" olacağının sinyalini verdi. Kendi kurdurttuğu çadırlarda kendi örgütünün eylemini balkondan izliyor, yanlarına gidip iki dakika bile konuşmuyor ve diktatör dediği RTE'tan beter biçimde koca partiyi kendisi başta olmadan yaşamayacak bir noktaya itiyor. Onu sadece geri dönmezse affedebilirim. Bu bayağılıyla değil.
2. Türkiye medyası artık spor sayfası standartlarını benimsedi ve tüm olaylara böyle yaklaşıyor. Global ölçekte her haber milli maç fırsatı olarak görülüyor; Düşen uçakta kime ne olduğu önemli değil, Türk var mı Türk... Seçimlerin sonucu dert değil, Türk milletvekili çıktı mı... Twitter'daki milyonların ne düşündüğü önemli değil, çökertti mi benim aslan Türk'üm o bana yeter... Yerli haberlere gelince de her maç GS-FB derbisi mübarek. Kim kime ne gol attı, kim nereden ne gol çıkardı. Hiç kimsenin ve hiç bir olayın önemine karşı bir duruş standartı yok, sadece yüzeysel sadece spekülatif, sadece tahrip ve tahrikkar... Hiç bir kaygı ve saygı duymadan, her haberi bir an önce ağza atılması gereken, başkası kapmadan kapılması gereken bir çikolatalı gofret olarak görüyorlar.
3. Muammer Güler amcamın sesini asla özlemiycem. Kendisini de umarım bir kez daha TV'de görmem. Kraldan çok kralcı, devletten çok devletçi ve bu yüzden de zalim yönetimin simgesi o benim gözümde. Melih Gökçek gibi seçilmiş bir iğrençliği de yok ki halk haketti diyesin, atanmış bir tümördü, gitti. Düşünün ki yerine gelse gelse Diyarbakır valisi gelebilir diye düşünülmüş. O kadar "güvenlik hassasiyeti yüksek" polisdevletist bir insandı. Yolu açık olsun. O da yaşadı bitirdi.

Hiç yorum yok: