Pazar, Mayıs 30, 2010

Roland Garros, F1, American Idol ve Eurovision kazaları


Bu haftasonu benim için müsabakalar bayramıydı. Roland Garros maçlarını naklen izlerken insanoğlunun fiziksel gücünü, banttan izldiğim (ne demekse?) American Idol'da artistik gücünü, F1'de zeka gücünü ve Eurovision'da da üçünün birden yokluğunu izleme şansım oldu. Ve kafamda bazı şeyler netleşmeye başladı.

"Kapitalist" kavramı kendimi anlatmak için seçebileceğim en son ve yakışıksız kavramlardan biri. O yüzden düşüncelerimi o gözle değil, sadece analiz olarak okumanızı rica edeceğim.

Yukarıda adı geçen dört organizasyonun başarılı olan üçünde de dev ötesi markalar projenin parçası; Coca Cola'dan Perrier'e, AT&T'den Vodafone'a, Longines'den Puma'ya, Bridgestone'dan Virgin'e lider markaların desteği bu operasyonlara "sponsor" parasından çok daha önemli bir güç katıyor; pazarlama zekası.

Çünkü ne Coca Cola American Idol'ın paçozlamasına izin verir, ne Red Bull F1'in patlamasına, ne de BNP Roland Garros'un modasının geçmesine... Verdikleri paranın da ötesinde tüm yeteneklerini koyar, yine de bu organizasyonları yaşatırlar. Çünkü markaların pazarlama stratejilerinin çok önemli direkleri bu organizasyonlar. Eurovision'da ise marka da yok, yetenek de, strateji de... Sadece popülizm var.

Çoğu marka yöneticisine soracak olsanız; çok meşakatli bir sponsorluk mu istersin ve pek çok marka arasında kaybolabilirsin, yoksa çok popüler bir organizasyonun tek markası olmayı mı diye, kuvvetle muhtemel ikinciyi seçecektir.

Ama ben F1'in ciklet sponsoru olmayı Eurovision'un tek markası olmaya tercih ederdim. Ederdim diyorum, çünkü artık F1'in geleceğinden emin değilim.

Bu haftasonu geçen sene olduğu gibi Bridgestone E-xperience'ın daveti ile sıralama turlarını izleyebildim.


Bir kaç yıldır süren yaprak dökümü gibi markaların sponsorluklarını bırakması nedeni ile her yıl yepyeni bir F1 görme şansımız oluyor. Sürekli değişen takımlar, kurallar, pilotlar... Bu yaprak dökümünün önümüzdeki yıl da devam edeceğini ve Bridgestone'un yokluğu ile iyice garip bir hal alacağını düşünerek etrafa baktığımda, gördüklerimden çok göremediklerim biraz moral bozucu oldu.

Bu sene İstanbul Park çok daha kalabalıktı, rekabet çok daha heyecan vericiydi, vs.vs. Ancak garip bir biçimde markaların ilgisi azalmış gibiydi. Daha az kamera, daha az üst düzey yönetici, daha az iddialı marka, hatta daha az manken... Paddock Lounge'da bile geçen sene olan LG, Ferrari ve McLaren köşeleri kalkmış, onların yerine uyduruk Wii'ler gelmişti.

Ve o noktada anladım, Bridgestone muhtemelen benden daha fazlasını biliyor ve bunca zaman adanmışlıkla yaptığı sponsorluğu bırakmasının başka nedenleri de var.

Rus, Çin, Mısır ve Hindistan menşei markaların da daha fazla görünür olması, sadece geçici bir krizin getirdiği bir fırsat olarak görülemez artık. Muhtemelen Anglo-saxon markalar ufak ufak pazarlama stratejilerini değiştiriyorlar ve F1'den uzaklaşıyorlar



Ferrari ne kadar uzun süre Red Bull'a yenilmeyi tolere edebilir? Tata Nano ile aynı yola çıkmayacak olan, Renault'yla yan yana park etmeyecek olan, Mercedes'i bile "ucuz" bulan Ferrari yerine yarın pistte Fiat adı görürsem şaşırmam.

Aktivitede Bridgestone'un sponsorluktan çıkışını konuşurken biri yeni adaylardan biri Kumho bile olabilir dedi, şakayla karışık.

Kumho lastikli Ferrari.. düşünsenize. E madem seneya daha çevreci olacak F1, o zaman bilmemne sıralı sistemli LPG şeysi de gelsin...

Hiç yorum yok: