Cumartesi, Aralık 04, 2010

GÜNCELLEME: Doğru söyleyeni dokuz domainden kovarlar

Döndüm.

Bir reklamcı için hacca gitmek gibi bir deneyim olan NYC ziyaretimden döneli hemen hemen on gün oluyor. Ben giderken dünya sıkcı bir yerdi, döndüm ve her şey renklendi, teşekkürler Assange!

Şimdi isterseniz (istemeseniz de farketmez) çok acaip bir sığ-analiz yapmak istiyorum. Çünkü geçtiğimiz üç haftalık dönemde aslında üç hafta için yoğun bir gündem içinde yaşıyorum. NYC pek çok yargımın yerini değiştirdi, yeni bir işe başladım ve dünya siyasetinin çivisi çıktı... Üçünü birbirine bağlayabilir miyim?.. Elbette.

NYC'yi seveceğimi düşünmezdim. NYC'nin de tıpkı Paris gibi iyi pazarlanan markalardan olduğunu yaşayacağım deneyimin bana pazarlananın altında kalacağını düşünmüştüm. Nitekim insanlık tarihinin ününü en hak etmeyen yapısının Eiffel olduğuna inanırım. Eiffel'in tam bir pazarlama örnek vakası olduğunu düşünürüm. Onun yerine dev bir su deposu da olsa Fransızlar onu bize bir "güzellik ikonu" olarak pazarlardı. Dünyanın en romantik şehrinin Paris olduğuna inandırmaları gibi. Hayır, çirkin şehir değil, bilakis ama en romantik şehir oysa ben de dünyanın en alımlı kadınıyım.

NYC'de ise gerçekten pazarlamacıların vadettiği bir deneyim sunuyor. Dolayısı ile iletişiminde de sözaşımı (over promising) yok. Bir defa Avrupa şehirlerinden dezavantajlı olduğu görülen bir geçmişe sahip olmama durumu müthiş bir avantaja dönüşmüş, bir modernizasyon müzesi/manifestosu inşa edilmiş. Yepyeni ve adil ve birey odaklı yeni imparatorluğun vatanperverleri (patriots) bu şehrin inşaatına muhteşem bir sevgi katmış. Her öğesi, her taşında bir insanın kendine ev yapıyor olmasının özeni, hayalleri ve sevgisi var. Ideallerin idealliği tartışılır ama bu içten yapılmış destek (contribution anlamında) gerçekten muazzam. Dolayısı ile bu vatanperverlik teması sürdükçe marka kendini yeniliyor, gelişiyor ve hep ileri gidiyor. Orada sürdürülen yaşam tüm diğer ABD şehirlerinden farklı olabilir, işte bu, özgürlük fikrine burada hala sarınılması ile ilgili. Kimse burada yabancı olamaz, kimse burada kaba olamaz, kimse burada çaresiz olamaz... markadan söz ediyorum.

Şehir size bunu hissettiriyor. Belki yalan belki gerçek ama deneyim vaadi karşılıyor ve hatta aşıyor. Avrupa sadece sahip olduğunu kendisinden bile korumaya çalışıp yabancıları iterken, NYC (ABD değil) birlikte daha iyisini yapmak inancı ile her farklı renge yer açmaya çalışıyor. ABD başka, NYC başka.

İşte Assange da bu tip bir modernizmin tipik bir parçası. Vatanperverlik anlayışı içinde ABD yerine düm dünyayı düşünün; eski kıta geleneklerini yıkmak yerine eski dünya geleneklerini kırmak isteğini anlamaya çalışın. Assange'ın serbest piyasa ile hiç sorunu olmadığını söylediğini hatırlayın, asıl derdinin piyasa etiği olduğunu...

Assange anarşist değil, terörist değil. Yasanın verdiği haklar içinde bir dünyaperver, bir demokrat, radikal bir demokrat. Arkasında kim var, kim yok önemli değil. Ortaya konulan eylem tamamen bireyin, yani seçmenin, yani insanın bilgiye erişimini sağlamak; gizlilik kavramını yeniden sorgulatmak üzerine. Sonuçta sümüklü diplomatların yaptığı dedikodular önemli değil, önemli olan o dedikoduları seçmenin açıklığa kavuşturup kavuşturmamak konusundaki insiyatifi kullanabilmesi.

Kendi adıma RTE'nin daha ne kadar zengin olabileceğini merak etmiyorum ama bir cumhuriyetin başbakanı hakkında bu tip bir iddiayı nasıl değerlendireceğini merak ediyorum. Şimdilik olabilecek en popülist ve sahtekar tavırla, işi bir İsrail tuzağına doğru itiyor hükümet. Bu bence olabilecek en ahlaksız tavır. Tıpkı 11 Eylül'den Amerika'nın "Saddam'a ölüm" demesi gibi. Kendine yönelen soru işaretlerini direkt bir ortak düşmana nefret olarak yönlendirmek sorunu çözmez, büyütür. Nefret üretmek ahlaksızlıktır. Ben böyle düşünüyorum.

Peki bir dünyaperver olsak ne yapardık: Direkt bu dokümanları görebilmenin pozitif olduğunu ve orada geçen -lehimize ya da alehimize- her iddiayı özenle inceleceğimizi söylerdik. Bize duyulan tepkilerin hakedilmiş tepkiler olduğunu görürsek düzeltmek için elimizden geleni yapacağımızı, ancak hatalı beyanları da dünya kamuoyu nezdinde (ABD hükümeti değil!) düzeltmek istediğimizi söylerdik. Assange'a hükümet açısından haksız olabilecek yargıları ortaya çıkarıp bize gerçekleri birinci ağızdan söyleme şansı verdiği için teşekkür ederdik. Şaka yapmıyorum. Hakkınızda bir dedikodu duydunuz diyelim ve siz duyduğunuzda değer verdiğiniz herkes de bunu duymuştu. Ne yapmalısınız?

Biz ne yapıyoruz? Nefret üretiyoruz. En iyi yaptığımız bu. Ötekini şerefsiz, yalancı ve namert ilan etmek. Tüm dünya diplomasi tarihi açısından bir dönüm noktasını, basit bir horoz dövüşünden ibaret saymak.

Konunun yeni işimle ne ilgisi var. Şu an belki de Türkiye'nin ABD öfkesi ve boykotunun en net yönelebileceği yerdeyim. Ama bu ülkenin ve insanlarının dünyasının iyice küçüldüğünü ve bu tip bir skandalı bile sıradanlaştırma ve önemsememe eğilimi olduğunu, iç gündem harici gündemleri olmadığını üzülerek görüyorum.

Assange kırmızı bültenle ve tecavüz iddiası ile İsveç tarafından aranıyor. Kendine bir servis sağlayıcı ve alan adı bulmakta zorlanmaya başladı. Dünya hükümetleri toplu halde böyle bir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyor. ABD özür mözür dilemiyor. Muhtemelen Hollywood'da bir garip Assange senaryosu yazılmış, bitmiştir. Seneye izleriz. Ama her şey değişti. Neden mi? Çünkü Amerika'da hala o vatanperverlerden var ve biz Wikileaks'teki Atatürk fotoğrafını konuşurken onlar muhtemelen özeleştirilerini yapıyorlar.

GÜNCELLEME

Hiç yorum yok: