Salı, Eylül 28, 2010

Medya entegrasyonu

Düşünün... Bir adadasınız, açsınız, bir ağaç buluyorsunuz. Üzerinde yeşil yeşil meyveleri var. Tadıyorsunuz, lezzetli ama ekşi. Açsınız, yiyorsunuz. Çok yiyorsunuz karnınız ağrıyor, mideniz bozuluyor ama ertesi gün uyandığınızda yine açsınız... Günler sonra mideniz alt üst oluyor ve siz artık bu ağaçtan daha fazla beslenmemeniz gerektiğini anlıyorsunuz, alternatifler bakıyorsunuz ve ağacın meyvelerini yemeyi bir süre bırakıyorsunuz. Bir kaç hafta sonra o meyveler daha da olgunlaşıyor, kayısı oluyor, yiyorsunuz; çağalayken tükettiğiniz ve kayısıya dönüşmesini engellediğiniz meyveler için üzülüyorsunuz.

Dijital bence böyle bir şey. Açlıktan hepimizin aptalca ve yalan yanlış alışkanlıklarla saldırdığı, internetten ibaret sandığı, ROI geyikleri arasında önce kutsayıp sonra suçladığı, yerli yersiz tükettiği bir çiğ dünya. Olgunlaştıkça güzelleşecek, lezzetlenecek... Düşündükçe olgunlaşacak, saldırmayıp enine boyune düşündükçe.



Yukarıdaki uygulamada görülen şey çok net. Dijital ve analog iki ayrı şey değil, entegre tek bir sistemin iki farklı mecra deneyimi/tüketimi şekli. Artık n'olur ayrı ayrı düşünmeyi bırakalım, entegre düşündüğümüzü iddia etmek yerine entegre düşünmeye enerji harcayalım.

Sadece reklam odaklı da değil azıcık geniş düşünsek? Basılı sabah gazetemizde bir önceki akşamki maçın yorumlarını okurken, telefonumuzu habere tutup maçın gollerini izleyebileceğimizi; ipadimizde televizyon izlerken gördüğümüz her reklama dokunarak anında sipariş verebileceğimizi, vb. öngörsek... N'olur, artık sadece gereceği bildiğimizi iddia etmesek de azıcık geleceğe göre hareket etsek.

Hiç yorum yok: