Bu her dönemin klasiği "yeni nesil bizden amma farklı" yakıştırmasının saçmalığına inanlardanım: Yeni nesil daha yaratıcı değil, sadece daha ekipmanlı; yeni nesil daha sorumsuz değil, sadece dünya ahlaki bir açmaz içinde; yeni nesil çevreye daha duyarlı değil, sadece çevre duyarlılığı konusu daha popüler.... Bu tür bir yabancılaştırma çabasının nedeninin ne olduğunu çok merak ediyorum. Yeni nesli anlayamama içgörüsü biz yetişkinlerin daha bıkkın ya da umursamaz olduğumuzu göstermiyor mu? Çok basit, genç dediğinin fiziksel enerjisi o kadar yoğundur ki, rölativite ekseni içinde o zamanın içine daha fazla şey sığdırmaya çalışır. Biz yetişkinler ise zamana ancak yetişiriz. Tek fark bu. Bence.
Benzer bir "bu yeni nesil" yakıştırması da medya tüketimi konusunda sürüp gidiyor. Nedense gençlerin artık TV izlemediği, çünkü internetin başından kalmadığı gibi bir şehir efsanesi dolanıyor ortalarda. Bu da yalan. Gençler herkes gibi ve herkesin izlediği programları izliyor. Buyrun Nielsen'in raporu...
Nielsen Report: How Teens Use Media | June2009
Bu da bir ABD'li gencin bir gün boyunca medya tüketiminin resmi, aynı rapordan:
Çarşamba, Eylül 30, 2009
Dijitalde uğultusu yüksek çıkanlar
ABD'de önemli bir iş alanı haline gelen Uğultu Pazarlaması (Buzz Marketing'i çevirmeye gönüllü olan var mı?) Amerikan tarzı "gürültü ile pazarı domine etme" stratejisinin bir uzantısı. Uğultu Pazarlaması ile markalar sosyal paylaşım sitelerini, alışveriş sitelerindeki yorumları, blog ve vlogları kullanarak mümkün olduğunca çok markalarının konuşulmasını sağlamaya çalışıyorlar. Bu çabanın sonucunda markalar hakkında olumsuz yorumlar da ortaya çıkabiliyor ancak çıkan uğultunun yoğunluğu öyle ya da böyle markaların ilk akla gelen marka olmaları konusunda etkili olabiliyor.
Zeta Interactive'in yaptığı Ağustos 2009 Buzz Top 25 endeksinde son durum şöyle:
(İlk rakam marka hakkında konuşulan site ya da sayfa sayısı, ikinci rakamlar olumlu görüş/olumsuz görüş oranı, son rakam Zeta'nın hesapladığı uğultu indeksi.)
1. Amazon.com; 3,218; 92/8; 296.06
2. Target; 2,952; 83/17; 245.02
3. Ikea; 3,098; 77/23; 238.55
4. Wal-Mart; 2,997; 69/31; 206.79
5. Staples; 2,374; 79/21; 187.55
6. Nike; 2,090; 80/20; 167.20
7. Lowe’s; 1,874; 83/17; 155.54
8. Macy’s; 1,737; 84/16; 145.91
9. Borders; 1,814; 80/20; 145.12
10. Marshall’s; 1,888; 76/24; 143.49
11. Costco; 1,737; 76/24; 132.01
12. Kohl’s; 1,709; 76/24; 129.90
13. Sears; 1,668; 70/30; 116.76
14. Barnes & Noble; 1,424; 81/19; 115.34
15. Best Buy; 2,007; 57/43; 114.40
16. CVS; 1,465; 78/22; 114.27
17. Home Depot; 1,446; 77/23; 111.34
18. Kmart; 1,435; 74/26; 106.20
19. Old Navy; 1,037; 78/22; 80.90
20. RadioShack; 1,004; 86/14; 86.34
21. H&M; 953; 79/21; 75.29
22. Adidas; 1,022; 72/28; 73.58
23. Overstock.com; 967; 71/29; 68.66
24. Gap; 967; 70/30; 67.69
25. Office Depot; 883; 75/25; 66.23
Bu tablodaki markaların büyük bir kısmı global markalar ve global pazar içinde ABD ağırlığı düşünüldüğünde, yine ingilizce gürültünün pazarlar üzeri erişiminin yüksekliği gözönüne alınınca çıkan "doğal" uğultunun global başarı ile paralel olması beklenir. Bu listeyi Interbrand'in 2009 listesi ile karşılaştırdığımızda ise şöyle bir durum ortaya çıkıyor:
Demek ki marka büyüklüğü ile uğultunun paralelliği gibi bir varsayım doğru olmayacak. Şimdilik. Gelişmelerin takipçisi olacağım, çıkan gürültü ile marka değeri arasında olumlu bağlar görürsem söylerim.
Zeta Interactive'in yaptığı Ağustos 2009 Buzz Top 25 endeksinde son durum şöyle:
(İlk rakam marka hakkında konuşulan site ya da sayfa sayısı, ikinci rakamlar olumlu görüş/olumsuz görüş oranı, son rakam Zeta'nın hesapladığı uğultu indeksi.)
1. Amazon.com; 3,218; 92/8; 296.06
2. Target; 2,952; 83/17; 245.02
3. Ikea; 3,098; 77/23; 238.55
4. Wal-Mart; 2,997; 69/31; 206.79
5. Staples; 2,374; 79/21; 187.55
6. Nike; 2,090; 80/20; 167.20
7. Lowe’s; 1,874; 83/17; 155.54
8. Macy’s; 1,737; 84/16; 145.91
9. Borders; 1,814; 80/20; 145.12
10. Marshall’s; 1,888; 76/24; 143.49
11. Costco; 1,737; 76/24; 132.01
12. Kohl’s; 1,709; 76/24; 129.90
13. Sears; 1,668; 70/30; 116.76
14. Barnes & Noble; 1,424; 81/19; 115.34
15. Best Buy; 2,007; 57/43; 114.40
16. CVS; 1,465; 78/22; 114.27
17. Home Depot; 1,446; 77/23; 111.34
18. Kmart; 1,435; 74/26; 106.20
19. Old Navy; 1,037; 78/22; 80.90
20. RadioShack; 1,004; 86/14; 86.34
21. H&M; 953; 79/21; 75.29
22. Adidas; 1,022; 72/28; 73.58
23. Overstock.com; 967; 71/29; 68.66
24. Gap; 967; 70/30; 67.69
25. Office Depot; 883; 75/25; 66.23
Bu tablodaki markaların büyük bir kısmı global markalar ve global pazar içinde ABD ağırlığı düşünüldüğünde, yine ingilizce gürültünün pazarlar üzeri erişiminin yüksekliği gözönüne alınınca çıkan "doğal" uğultunun global başarı ile paralel olması beklenir. Bu listeyi Interbrand'in 2009 listesi ile karşılaştırdığımızda ise şöyle bir durum ortaya çıkıyor:
Demek ki marka büyüklüğü ile uğultunun paralelliği gibi bir varsayım doğru olmayacak. Şimdilik. Gelişmelerin takipçisi olacağım, çıkan gürültü ile marka değeri arasında olumlu bağlar görürsem söylerim.
Perşembe, Eylül 03, 2009
Burnunuzun dibini göremiyorsanız...
Daha önce övdüğüm GS'ın iletişim nosyonu kazanması iddiamın tam tersini Ali Saydam bey Marketing Turkiye'de yazmış. Sağolsun Ege söyledi de okudum. Kendi adıma onun gibi "camia" içinden biri değilim, arkadaşlarla yemeklerde "Adnan", "Yiğit" dedikoduları yapmıyoruz. Dolayısı ile resesyondan ve yaz tatilinden fazlaca boşluğua düşmüş, nasıl vakit geçireceğini bilemeyen liseli patron abilerimizin ne düşündüğünü bilmiyorum. Zerre de ilgilenmiyorum. Ama koskoca ve saygı duyulası bir iletişimcinin ve bir Galatasaraylının böyle bir yazı yerine 2288 projesi üzerine bir yazısını okumayı tercih ederdim. Çünkü benim bildiğim ilk entegre sportif marka kampanyası bu. Bir yandan meraklandırıcı (teaser) lansman süreci, diğer yandan satışa sunulan mor formalar, gayet yeterli (iyi demiyorum) bir internet sitesi... Bunu "Adnan" mı yaptırmış ola?
Bana soracak olursanız, ben Yiğit Şardan'ın çok bile burnunu soktuğunu düşünüyorum klübe. Sadece iletişimi yönetsin, proje üretsin... Basın toplantılarına çıkıp futbol konusunda caka satmasın, GS'ın yüzü olmasın istiyorum. Naçizane.
Bildiğim kadarı ile zaten ajans işlerinden oldukça uzaklaşmış ve enerjisini GS'a kanalize etmiş. Belki de hırsından ötürü bizim bilmediğimiz büyük "cinlik"ler peşindedir ve yönetim bunlara direnç gösteriyordur. (Ki etsinler. Lütfen. Onun cinlikleri meşhurdur.) Belki o yüzden Ali Bey'in kulağına serzenişleri uzanmıştır. E onlar da aynı sektörün iki devi, dayanışmaları normal...
Doğrudur. GS'ın markalı ürün satışları FB'den kötüdür. Kombine satışları ve hat satışları da. Ancak bunun sebebi "kötü yönetim ve Yiğit Şardan'ın ipleri eline alamaması" değildir. Yine de bir cücük olarak profesyonel Ali Saydam Bey'in yazamayacağı şekilde, yapıcı bir iki bedava görüşle bu sorunlara değineyim.
1. Statın yok. Kombinen tabi ki FB'yi yakalayamaz.
2. Hırsın yok. FB taraftarı başarıya aç, aç insan yemeğe saldırır. GS taraftarı tok. Onları hırslandıracak, markayla aşklarını tutkulu sürdürmelerini sağlayacak havuçlara ihtiyaçları var. 2288 bu anlamda çok zekice ve iyi bir iş. Bir "gurur hikayesi" (pride of ownership) yaratan, son derece stratejik bir proje. Düşünenin alnından öperim. Nitekim mor forman satıyor mu satıyor. Niye sattığını iyi analiz et, o formayı giyenlerin ne dediklerini dinle. "Rakipleri de böyle morartıcaz" içgörüsünü anla.
3. Tasarım değerin yok. Fenerium öyle ya da böyle daha yaratıcı ve yenilikçi bir yapı. Kendimi bildim bileli GSStore gezdikçe sıkılırım. Senin taraftarını anlayan bir tasarım ekibin yok. Otur bir araştırma yap. Karbon kopya gibi üç takımda da aynı ürünler satılmasın. Atıyorum, özel bir ayakkabı yap ama Maclaren'le yap. Madem Türkiye'nin en "aristokrat" klübüsün, premium bir şeyler yap.
4. Şu fakir algısını yok et. Formam satmıyor, statım bitmiyor, futbolcum para almıyor mevzuunu taraftarına yansıtma. Onların "Bu klübü ben mi taşıyacağım" demesine engel ol. Çünkü bu düşünce onların alışveriş keyfini bozar, istedikleri için değil yardım amaçlı alışveriş yapma alışkanlığı uzun vadede satışları mahveder. İnsan kendinden üstüne hayranlık duyar, aciz marka duruşu geçici bir taktik olarak işe yarar ama strateji olamaz.
5. Demokrasi anlayışını yansıt. FB gibi bir diktatör, BJK gibi bir prens tarafından yönetilmeyen, demokrasi alışkanlıkları en güçlü klüpsün. Diyarbakır'ın da İstanbul kadar gözbebeğisin. Bunun anlamını iyi analiz et. Işık ol.
Bana soracak olursanız, ben Yiğit Şardan'ın çok bile burnunu soktuğunu düşünüyorum klübe. Sadece iletişimi yönetsin, proje üretsin... Basın toplantılarına çıkıp futbol konusunda caka satmasın, GS'ın yüzü olmasın istiyorum. Naçizane.
Bildiğim kadarı ile zaten ajans işlerinden oldukça uzaklaşmış ve enerjisini GS'a kanalize etmiş. Belki de hırsından ötürü bizim bilmediğimiz büyük "cinlik"ler peşindedir ve yönetim bunlara direnç gösteriyordur. (Ki etsinler. Lütfen. Onun cinlikleri meşhurdur.) Belki o yüzden Ali Bey'in kulağına serzenişleri uzanmıştır. E onlar da aynı sektörün iki devi, dayanışmaları normal...
Doğrudur. GS'ın markalı ürün satışları FB'den kötüdür. Kombine satışları ve hat satışları da. Ancak bunun sebebi "kötü yönetim ve Yiğit Şardan'ın ipleri eline alamaması" değildir. Yine de bir cücük olarak profesyonel Ali Saydam Bey'in yazamayacağı şekilde, yapıcı bir iki bedava görüşle bu sorunlara değineyim.
1. Statın yok. Kombinen tabi ki FB'yi yakalayamaz.
2. Hırsın yok. FB taraftarı başarıya aç, aç insan yemeğe saldırır. GS taraftarı tok. Onları hırslandıracak, markayla aşklarını tutkulu sürdürmelerini sağlayacak havuçlara ihtiyaçları var. 2288 bu anlamda çok zekice ve iyi bir iş. Bir "gurur hikayesi" (pride of ownership) yaratan, son derece stratejik bir proje. Düşünenin alnından öperim. Nitekim mor forman satıyor mu satıyor. Niye sattığını iyi analiz et, o formayı giyenlerin ne dediklerini dinle. "Rakipleri de böyle morartıcaz" içgörüsünü anla.
3. Tasarım değerin yok. Fenerium öyle ya da böyle daha yaratıcı ve yenilikçi bir yapı. Kendimi bildim bileli GSStore gezdikçe sıkılırım. Senin taraftarını anlayan bir tasarım ekibin yok. Otur bir araştırma yap. Karbon kopya gibi üç takımda da aynı ürünler satılmasın. Atıyorum, özel bir ayakkabı yap ama Maclaren'le yap. Madem Türkiye'nin en "aristokrat" klübüsün, premium bir şeyler yap.
4. Şu fakir algısını yok et. Formam satmıyor, statım bitmiyor, futbolcum para almıyor mevzuunu taraftarına yansıtma. Onların "Bu klübü ben mi taşıyacağım" demesine engel ol. Çünkü bu düşünce onların alışveriş keyfini bozar, istedikleri için değil yardım amaçlı alışveriş yapma alışkanlığı uzun vadede satışları mahveder. İnsan kendinden üstüne hayranlık duyar, aciz marka duruşu geçici bir taktik olarak işe yarar ama strateji olamaz.
5. Demokrasi anlayışını yansıt. FB gibi bir diktatör, BJK gibi bir prens tarafından yönetilmeyen, demokrasi alışkanlıkları en güçlü klüpsün. Diyarbakır'ın da İstanbul kadar gözbebeğisin. Bunun anlamını iyi analiz et. Işık ol.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)